Otuz Birinci Bölüm (Final)

316 16 10
                                    

20 Ocak, Geçen Yıl

"Hamile olduğunu öğrendiğimden bu yana ne kadar sevindiğimi anlatamam. Mert ve sen mükemmel bir çocuk yetiştireceksiniz, tebrik ederim Eylül."

Emilie Anderson, durgun kıyılarından başını uzatıp beni hamileliğim için tebrik ediyordu. Plazmanın sesini kısarak koltukta biraz doğruldum. Aylardır ne Mert'i ne de New York'tan bir başkasını aramamıştı. Vogue'u bana emanet ettiği gibi Jack'i de Angela'ya emanet ederek kabuğuna çekilmişti. Jonathan gibi pozitif biri bile Emilie için endişeliydi.

"Te-teşekkür ederim." Kekeleyerek doğrulurken az kalsın kucağımdaki ıslak kekleri döküyordum. Şiş bir karınla seri hareket etmeyi beklemek çok zordu.

"Evliliğiniz nasıl gidiyor?" Olabildiğince düz tondaydı. Duygusuz olduğunu söylemezdim. Ben sessiz kalırken endişeli olduğunun farkındaydım fakat bu Emilie ile aramızda yaşananlardan sonra anlamsızdı. "İyi gitmiyor, ha?"

Koyvermediğimi, güçlü bir kadın olduğumu yakın çevremdeki herkese gösteriyordum. Dik durup başımı doğrultuyor ve aileme olanları kendi içimde, kalbimin derinliklerinde saklıyordum. İnsanlar hiçbir şey olmamış gibi bu sinemayı izlerken ben başrole aşık olan umutsuz oyuncu edasıyla içten içe eriyordum.

Ama Emilie'den bir şekilde cesaret almıştım. Selena, Ashley, annem, Eva... Hepsi Mert ile aramızda ufak problemler olduğunu ama bunların geçici olduğunu düşünüyorlardı. Kimse Mert'in beni aldattığını, geceleri eve gelmediğini ve geldiğinde sarhoşluğu yüzünden ortalığı birbirine kattığını bilmiyordu. Benim tüm bu olanlara göz yumduğumu bilmiyorlardı. Fakat bir kez olsun, sadece bir defalığına kapılarımı aralayıp başımı uzatmaya karar vermiştim.

"Gitmiyor."

Derin bir nefes alıp cevap vermesini bekledim. Sesim fazlasıyla duru çıkmıştı. Şiddetli hiçbir duyguyu kelimelerime yansıtmamıştım. İyi gitmesi ya da kötü gitmesi diye bir olasılık söz konusu değildi. Sadece, gitmiyordu...

"Evlilik için çok acele ettin, kabul et. Her şeyin farkındasın." Sanki karşımdaymış gibi başımı salladım. Ne söyleyecek bir cevabım ne de itirazım vardı. Evlilik için, aşk için, her şey için acele etmiştim. Mesele bunu benim bilmem değildi. Mesele, bunu Emilie'nin bile bilmesiydi.

"Korkma." Zaafiyetimin üzerine oynayacağını düşündüğüm sırada daha farklı bir şey söyledi. Derin bir nefes alarak sessizliğimi korudum. Duyulan tek şey bahçedeki cırcır böceklerinin sesiydi.

"Düşmekten, yere çakılmaktan korkma. Sakın korkma, Eylül. Güçlü insanlar ne yaparlar biliyor musun? Ayağa kalkarlar. İnan bana her insan çakılır ama sadece güçlü insanlar ayağa kalkabilir. Battığın yerden kalk. Sana koşmanı, savaşmanı söyleyemem. Sadece ayağa kalk ve yürü. Mert'e ve başkalarına ne kadar iyi olduğunu gösterme, kötü olduğunu gösterme. Neysen onu yap, kimseye hiçbir şeyi kanıtlamak zorunda değilsin. Sen sadece kendin ol, hep bu olmadın mı? Kendi fikirlerini beyan ederek Emilie Anderson'ı tahtından etmedin mi?"

"Emilie, ben-"

"İnan bana, seni cesaretlendirmek için söylemiyorum. Ben doğruları bulman için sana ışık tutan bir el feneriyim. Güçlü ol, Wilson."

Telefona sessizlik hakim olmadan hemen önce bana eski soyadımla seslenmişti. Ve bu beni ayağa kaldıran son noktaydı. O geceden sonra, Emilie'nin yardım çağrısından sonra artık biliyordum. Mert'in beni ve kızını sevmesi için savaşamazdım. Çabalarım her defasında sevdiğim adama karşı yenilecekti. Bu yüzden kendi bildiğimi okumak yerine ilk kez Emilie'yi dinlemiştim. Ona kafa tutmak yerine onu dinleyip dediğini yapmıştım.

EylülHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin