Yirmi Üçüncü Bölüm

347 17 36
                                    

İyi bayramlar biricik okuyucularım, bol şekerli bir bayram diliyorum hepinize! ☺️

"Kendine yeni asistanlar alman gerekecek, seçmeler olduğunu internet üzerinden çoktan duyurduk,"

Gelinlik yardımcım korsemin iplerini sıkarken arkamda Eva'nın çağlayan sesini duydum. Bir an için nefesim kesilmişti. Givenchy korse belimi, göğüslerimi, vücudumun üst kısmını ahtapot gibi sarıyordu.

"Bu gelinlik biraz fazla... Eskimiş gibi görünmüyor mu? Sanki yüzyıllar öncesinden kalmış gibi!"

Bu sefer Selena'ydı.

"Bence çok hoş görünüyor, sadece etekleri biraz kabarık olsa daha iyi olabilirdi. Şunun gibi, nasıl ama?"

Ashley, kucağında Louis ile gelinliğin eteklerini kurcaladı. Giyinme odamda tam iki saattir hep birlikteydik. Selena, Ashley, Jonathan'ın gönderdiği gelinlik yardımcım Sabrina ve Eva... Gözleri önünde binlerce gelinlik denemiştim. Beni belkide Mert'in gördüğünden daha fazla çıplak görmüşlerdi fakat pek umursamıyorlardı.

Aynada umutsuzca kendime baktım. Üzerimdeki Givenchy gelinlik birazdan, bir türlü beğenemediklerim arasındaki yerini alacaktı. Sıkı korsesi sayesinde göğüslerimi sıkıştıran, nefesimi kesiyormuş gibi duran bir havası vardı. Selena'nın da dediği gibi yıllar öncesinden kalma duruyordum.

"Asistan konusunda Emilie'nin nasıl davrandığını hatırlıyorsundur, sende bu sene seçimini bir erkek ve bir kızdan yana kullanmalısın. Bence yeni sayıya kadar asistanlarını seçmiş olmamız gerekiyor, sen ne düşünüyorsun?"

Boğulacak gibi hissediyordum. Eva, elindeki dosyaya bir şeyler karalarken bana bilgilendirme vererek fikrimi soruyordu. Tanrı aşkına, Emilie tüm bunları nasıl başarıyordu? Kendimi hazır falan hissetmiyordum. Bir kaç güne evlenecektim, yarın gece nişanlanıyordum ve hâlâ gelinlik seçememiştim. Ekstra olarak da işimde terfi etmiştim, en tepeye.

"Boşverin şimdi onu, bu korse hiç içime sinmedi. Sen ne düşünüyorsun, Eylül?"

Ah, ben ne mi düşünüyordum? Mert'in çalışma odasından bir silah bulup kafama sıkmak istiyordum. Böylece her şeyden kurtulurdum. Ya da gidip onun kollarına koşmak istiyordum. Beni düğünden önce gelinlikle görmeyeceğine dair söz vermişti, aşağıdaki çalışma odasında sessizce oturup bizi bekliyordu.

Kesinlikle, gidip sevgilimin kollarına kendimi atacaktım. Gelinlik yardımcımın ellerinden sıyrılıp korseyi açmaya çalıştım. "Bugünlük bu kadar yeter kızlar, lütfen dağılalım. Hadi." İpleri çözülen korseyi bıraktım ve odanın kapısını açtım. Salondan gelen yeni hava yüzüme çarptığında daha iyi hissediyordum. Tam iki saattir kapandığımız havasız ortam tam anlamıyla canıma okumuştu.

"A-ama gelinlikler ne olacak?" Kızların hepsi dışarı çıkarken Sabrina böyle söylemişti. Odanın kapısını yüzlerine kapatırken "Ben sana Jonathan ile gönderirim!" diye bağırdım. Arkamı döndüğümde koltuğun üzerinde gelinliklerden kabarık bir dağ vardı. Böyle mi olacaktı yani? Her şey bu kadar karmaşık mı olacaktı?

Mert gösterişe bayılan bir insan değildi. Ya da insanlara bir şeyleri ispat etmeye çalışmayı sevmiyordu. O yüzden nişanı evimizin bahçesinde yapacaktık. Bunca şeye gerek olmadığını söylesemde geleneklerine bağlı olan bir adamla evlendiğimi sonradan farketmiştim. En azından şu 'kız isteme' merasimini geçebilmiştik. Yarın sabah ailelerimiz New York'ta olacaktı ve gecesinde aile arası bir nişan yapacaktık. Bütün olay zaten ait olduğum Mert'in beni kağıt üzerinde de sahiplenmesiydi.

Çökecek bir yer bulamadığımda kendimi yere bıraktım. Ashley'in bir türlü beğenmediği ama bence gayet kabarık olan eteğimin üzerindeydim. Korseyi çıkarıp bir kenara fırlattım, sabahtan beri sıkıştırılıp duran göğüslerime özgürlük verdiğim için memnundum. Neden her şeyin bu kadar abartıldığına bir türlü anlam veremiyordum. Pekala, bu benim ilk ve tek evliliğim olacaktı. Bundan adım kadar emindim ama bunu neden herkese duyurmak zorundaydık? Eylül Borak, olacaktım. Ee, kime ne bundan?

EylülWhere stories live. Discover now