On Üçüncü Bölüm

435 18 14
                                    

Yazarınızdan bir not; Merhaba! Eylül 4K okumaya ulaşmak üzere, bu kimi hikayeler için küçük bir sayı olsa da benim için gayet önemli bir olay. Düzenli düzensiz okuyan herkese teşekkür etmek istiyorum ☺️

Ben bu hikayeyi yayınlayıp yayınlamamakta inanılmaz kararsız kaldığımda o kadar az okuma bekliyordum ki gün geçtikçe şoka uğruyorum.

Sizlerden beklediğim tek bir şey var sevgili okuyucularım yorum ve beğeni! Sizler yazdıkça ben bazı hatalarımı düzeltme fırsatı buluyorum ya da yeni fikirler üretebiliyorum. Şimdiden dikkate alan herkese kocaman öpücükler gönderiyorum❤️

İyi okumalar :*

"Eğer yürüdüğünüz yolda güçlük ve engel yoksa, bilin ki o yol sizi bir yere ulaştırmaz."

Topuklularımın üzerinde biraz ilerleyerek Bernard Shaw'ın ünlü sözünü söyledim. Hayatımda ilk kez bir toplantı sunuyordum, ilgi odağı bendim. Seçilen bloggerlar, Emilie, Mert, Alex, Derek ve bir kaç önemli isim dahil hepsi beni izliyordu.

Jack'in bu toplantıya giremeyeceğini duyduğunda düşen suratını fotoğraflamak isterdim. Bana yaptıklarından sonra Vogue sayesinde daha da hırslanmıştım. Patronun oğlundan daha başarılı olan asistan - editör ben olacaktım.

Bloggerlara benim sayfamda küçük bir köşe vermek Alex sayesinde ortaya atılmıştı. İçeriği de ortaya ben koymuştum, bu yüzden Alex ve ben dahiyane gibi görülüyorduk. Her ayın yaşanan en önemli olayını seçecektim onlar da alanlarına göre yorumlayacaktı. Bu sayfa aynı zamanda dergide yayınlanacaktı, adımı Vogue'un parlak sayfalarında bir editör olarak görmek için sabırsızlanıyordum.

Mert'in gözlerini benden alamadığını farkettiğimde daracık elbisemi biraz çekiştirdim. Kapak kızı olduğum çekimlerindeki elbiselerden birini rica etmiştim, özel bir güne saklıyordum. O da bugündü. Süt mavisi ipli dar elbise ve bukleli saçlarım hoş bir bütündü. Gözlerin üzerimde olmasını anlıyordum.

"Asla vazgeçmeyin, ilham tükendiğinde nefes alın ve seçilmiş kişiler olduğunuzu hatırlayın." Beş kişilik blogger grubuna böyle öğüt verdim. Üniversitedeki hocam gibi konuşuyordum, yazmaktan asla vazgeçme.

"Yazılarınızda kendi imzanız olsun. Bir kaç kelime belirleyin, metinlerinizi gördüklerinde "İşte bu o!" diyebilmeliler." Alex beni destekler nitelikteki öğütlere devam ediyordu. Bu sırada önüme küçük bir bardak su konulmuştu. Suyumu getiren kişi Rose'du, elbette toplantıda yer almıyordu. Daha sonra hiç ses çıkarmadan dışarı çıktı. Onu yok saymak yaptığım en iyi şeydi.

Fakat Rose şanslıydı. Ondan Angela kadar nefret etmiyordum. Bayan botoks döndüğünden beri sinsi planlarına devam ediyordu. Bu hafta tam iki kez Emilie'nin odasından gülerek çıktığını görmüştüm. Dergiyle, hatta modayla en ufak ilgisi yoktu. Kıyafet hakkında bildiği tek şey mahrem yerlerini sergilemeye çalışmaktı.

Sabahın köründe Emilie'nin ofisinden kahvesini bırakıp çıkmıştım. Karşımda gördüğüm manzara eski sevgilimin masasına eğilip ona bir şeyler anlatan botoks çuvalıydı. Salaş kazağı yüzünden göbeğine kadar her yerini görebiliyordum. Kusacak gibi olduğumda ofisten çıkmayı tercih ettim. Onları yalnız bırakmaktan hoşlanmıyordum, hatta ağlamaya çok yaklaşıyordum. Ama Angela'nın şişirilmiş göğüsleri kahvaltıdan önce görmek istemediğim bir şeydi.

Aralarındaki olayın gerçek bir ilişki olduğundan emin değildim. Hâlâ medya üzerinde veya seks ilişkisi olabilirdi. Angela sürekli Jack'in peşindeydi, dışarıdan bakınca mutlu bir çift gibi görünüyorlardı fakat içi öyle değildi.

EylülWhere stories live. Discover now