Yirmi Dokuzuncu Bölüm

Start from the beginning
                                    

"Evet?" Sesimi olabildiğince düz tutmuştum. Mert'in konuşmasını beklerken aynı zamanda olanları sorgulayacağını biliyordum, yeni bir yalan düşünüyordum.

"Nereye gittin? Birden kayboldun." Bu cümle biraz ironikti. Sonuçta kaybolmak şanıma yapışmış bir lekeydi. Son zamanlarda böyle anılıyordum. 

"Imm... Gitmek zorunda kaldım. Şey ile..." Dylan'a yardımcı olması için yan gözle döndüğümde yanıldığımı anladım. Keyifli bir halde çuvallayışımı seyrediyordu. "Kim ile?"

"Dylan. Dylan ile. Maria'nın erkek arkadaşı. Los Angeles'tan buraya kadar gelmiş. Eve götürüyorum."

Tamam, birazdan burnumun ucunun uzayacağını biliyordum. Pinokyo'dan daha becerikliydim. Dylan, tıksırır gibi güldüğünde avucumu ağzına susması için kapattım. Cidden bir çocukla uğraşıyordum. Afra bile bu heriften daha az çocuktu. "Sizinle mi kalacak yani? Tehlikeli biri olmadığını nereden biliyorsun?" Ah, inlememek için kendimi zor tuttum.

"Kalacak başka yeri yok. Eve geldik, Mert." Kapatmak için bir şey söylemem gerekiyordu. Ne diyeceğimi kestiremiyordum. Herhangi bir veda cümlesine ihtiyacım vardı.

"Bende kalabilir."

Tanrı aşkına. Eksim ve kocamı aynı evde tek başına bırakacak kadar aklımı kaçırmamıştım. Dylan'a tekrar baktığımda arabayı park etmek ile uğraşıyordu. Yüzünde çaresiz ve muzip bir gülümseme vardı. Araba evimin önüne yanaşınca kolunu camın kenarına yasladı ve beni izlemeye koyuldu. Onunla ne yapacağımı cidden bilmiyordum. "Eylül?" Ve Mert ile.

"Unut gitsin, Mert. Kapatmam gerek, iyi geceler."

Sıkıntılı bir nefes çektiğini duydum. Sigara içiyor gibiydi. Eski Mert, sigarayı ağzına bu kadar almazdı. Yarım saat önce dumanı yüzüme üfleyişi aklıma geldiği için bacaklarımı birbirine kapattım. Bana yapmasına izin verdiğim şeyler yanaklarımı kızartıyordu.

"İyi geceler, Eylül."

Sesi buz gibi değildi, aksine ılımlıydı. Sanki ekstra bir şeyler dememi bekliyordu. Seni biraz önce bir başına bıraktığım için özür dilerim, seni hâlâ seviyorum ve beni öptüğün için bunu farkettim, biraz daha uzun konuşabiliriz... Gibi.

Ama yan koltuktan üzerime dikili kahverengi gözler sayesinde bunları dile getirmem mümkün değildi. Zaten biraz sonra telefon kapanmıştı. Çokta uzun düşünmemi gerektiren bir durum yoktu ortada. Her zaman ki gibi, üzerinde fazla düşünüyordum.

"Onu hâlâ seviyor musun?"

Ben ışığı sönen telefonu incelerken Dylan, böyle bir soruyu dile getirdi. Nedense aklımın kapalı tutulmaya yeminli kapıları birden bu soru sayesinde açılmıştı.

Hâlâ seviyor muydum?

Başımı salladım. Cevap olumlu ya da olumsuz olsun, onu asla ilgilendirmezdi. Amacım bu gece Dylan'ı evimde misafir edip yarın sabah postalamaktı. Yani konuk oyuncudan başka bir şey değildi. Hayatında açtığım küçük yarayı bir borç olarak görüyordum. Borcumu ödeyip onu gönderecektim.

"Seni ilgilendirmez." Arabasından inip apartmana doğru yürüdüm. Kilitleyip peşime takıldı. "Ayrıca, izimi nereden buldun?"

EylülWhere stories live. Discover now