SEVGİ VE AŞK - 24

Start from the beginning
                                    

"Yardım istemediğine emin misin? Ben yemek yapmayı severim, sorun olmaz."

"Benim misafirimsiniz. Bu yüzden senin yemeğini ben hazırlayacağım. Sen sonra Çağlar'ın mamasını hazırlasan yeter."

Gülerek başını salladı. "Birazdan hazırlarım. Henüz acıkmamıştır. Uyumadan önce yiyor çoğunlukla."

"Tamam." Kalktı. "Hemen geri geleceğim." Ve koridor kısmına geçip gözden kayboldu. Koridorda, kapının yanına bıraktığı market poşetlerini aldığı çıkan sesten belliydi. Sonra da mutfağa geçmişti her halde.

Beril'de kucağındaki Çağlar ile oturmaya devam etti. Etrafı gezip genç adamın özel hayatını istila etmek istemiyordu. Her ne kadar nerde ne var, aile resimleri gibi şeyleri merak ediyor olsa da.

Mete mutfağa girer girmez fırını ısınması için çalıştırdı ardından da hızla aldığı balıkları bir tepsinin içine serdiği yağlı kağıdın üzerine dizdi. Çok az zeytinyağı gezdirdi, tuz serpti ve fırına attı. Buğlama sezmezdi ama sade olarak fırına verilen balık sevdiği bir yemekti. Salata için de yeşillik almıştı. Poşetten çıkardığı yeşillikleri bir kaba koyup bir su yıkadı, ardından kaba su doldurup iyice temizlensin diye kabın içinde bıraktı. Sonra doğramayı yapardı. Tatlı içinde tatlıcıdan hazır bir şeyler almıştı. Tiramisu alırken camekan dolapta gördüğü kuru pastalardan da dayanamayıp bolca almıştı. Ağzına bu tür şeylerden atmak hem pratik geliyordu kimi zaman hem de hoşuna gidiyordu. Akşam yemeğinden önce kahve içerlerken de yerlerdi.

Ve aldıklarını da yerlerine yerleştirince içeri elinde ıslah havlu ve iki kavanoz ile geçti. "Bunlarda Çağlar için." Dedi elindekileri genç kadına uzattı.

"Teşekkür ederim, unutmamışsın." Islak havluyu yanına bırakıp elindeki iki kavanozu inceledi.

Mete de "Meyve pürelerini dördüncü aydan sonra öneririz bebekler için ama Çağlar mamaya da çoktan başladığına göre bir ay erken püre yemesinde sorun olmaz diyerek iki çeşit aldım. Az miktarda verirsen tatlarına alışır."

Beril'in gülümsemesi ışık saçıyordu. Bu adama alışmak istemese de oğlu konusunda ki bu hassasiyeti ona ister istemez çekilmesine neden oluyordu. "Muzlu olandan kendimi tutamayıp ben de bir kaşık alırım belki. Muza bayılırım." Kavanozları önündeki uzun ince sehpaya bıraktı. "Teşekkür ederim."

"Şşşt teşekkürü bırak artık." Ayağa kalktı. "Hadi kalk da etrafı gezdireyim size."

Evin her odasını karışladılar neredeyse. Genç adam kendini hiç gizlemeden ona evini açmıştı. Resimlerini, eşyalarını, spor aletlerini, kitaplarını ne varsa göstermişti. Kendini gizlemeyerek onu da açıklığa davet ediyordu bir nevi.

Beril en çok genç adamın yatak odasında durdu. Çünkü oğlu öğlen uykusunu burada uyuyacaktı.

Mete de onun içinin rahat etmesi için evde ne kadar yastık varsa neredeyse hepsini geniş yatağının üzerine atmıştı. En büyük boydu yatağı. İçinde bir bebeğin, çocuğun tabiri caizse at koşturabileceği kadar genişti. Seviyordu genişliği, rahatlığı. Lakin şimdi yanındaki kadına bakınca onunla yatağında olmak yerine daracık bir koltuğu tercih edeceğini hissetti. Sırf ona daha yakın olmak, onu sıkıca kollarına alıp kendine çekip, bedenleri arasında hava için bile boşluk bırakmamak için.

Kucağında Çağlar ile dururken, kapının önünden karşısındaki manzaraya bakıyordu. Yatağın üzerine eğilmiş, bir o köşesine bir bu köşesine giderek yastıkları istifleyen, ortasına oğlu için korunaklı yer hazırlayan genç kadına bakıyordu. Bu bakışlarını onaylamıyordu aslında. Karşısında oğlu için çalışan bir anne varken kendisi arzularına gem vuramayıp onun kalçalarına bakıyor, onunla ilgili şehvet dolu hayallere kapılıyordu. yine de bir nebze de olsun kendine hak vermeden de geçemiyordu. Sonuçta onun istemediği hiçbir şeyi yapmaya kalkmamıştı, yapmıyordu. İstediklerini kendine saklamayı biliyordu. Ah bir uysa şeytana... O zaman rahatlayacaktı belki. Ama belki de daha çok sıkılacaktı. Çünkü şeytana, arzularına uyduğu an onu kazanamadan kaybedecekti.

Bunu kabul etmiyordu. Girdiği savaşı kazanmadan bırakmayacaktı. Aldığı yoldan geri adım atamazdı. Atmayacaktı. Ama yine de genç kadının biraz teşvike, uyarılmaya ihtiyacı olduğu da açıktı.

Fırının alarmı çaldıktan sonra genç adamın salatayı tamamlaması ile de yemek masasına geçtiler. Çağlar efendi önce yemişti. Yemek masasının yanında bebek arabası içinde etrafına bakıyor, elindeki oyuncağı sallayıp duruyordu. Kimi zaman da sesi yükseliyor varlığını belli ediyordu. Kendisiyle konuşmaya davet ediyordu yanındaki iki kişiyi.

Beril tabağında ki son lokmayı da ağzına attı, dudaklarının kenarlarını silerek genç adama baktı. "Harikaydı, eline sağlık."

"Afiyet olsun. Altı üstü balıkları fırına attım."

"Öyle deme. Bunu yapamayan erkekler var. Bu balık tam kıvamında pişmişti. İnanılmazdı. Teşekkür ederim."

Ayağa kalktı kendi tabağını aldı eline hemen masayı toplamak için. "Bir gün yine yaparız belki."

Beril de ona masayı toplamasında yardım etmek için kendi tabağını aldı. "Yemekleri sen yaptın, Çağlar uyuduktan sonra bulaşıkları da ben yıkarım." Elindekilerle mutfağa yönelen genç adamın ardından gitti.

Mete "Gerek yok." Diyerek mutfağa girdi, elindekileri lavabonun yanına bıraktı. "Hepsini makineye dizdik mi tamam. Akşam yemeğinden sonra makine dolmuş olur, ben çalıştırırım yıkanırlar."

Böylece bulaşık fazlı da son bulmuştu. Beril oğlunu kucağına alıp Mete'nin yatak odasına gitti ve uyuyuncaya kadar Çağlar ile kaldı. Bu süre zarfında da etrafını, kendini inceledi. Çapkın, iyi eğitimli, parası olan bir adamın evinde tek başına olduğu gerçeğini düşündü. Hangi akla esip buraya geldiğini. Bu güvenin nereden geldiğini.

Kapakları cam olan üç kapaklı kıyafet dolabına baktı. Tam yatağın karşısında olduğu için kendini görebiliyordu. Kendine baktı. Saçını özenle taradığı kendine baktı. Neler oluyordu? Bir adamın yatak odasında ne işi vardı? Adam istese kapıyı açar içeri girer kendine istediğini yapardı. Onun kuvveti karşısında kendi gücünün kurtuluşuna yeteceğini sanmıyordu. O zaman neden ona güvenip buralara kadar gelmiş, odasına, yatağına girmişti.

Kendi kendine ona haksızlık etmeyeceğinin sözünü vermişti belki lakin bu davranışı fazla değil miydi? Yine de öyle hissedemiyordu. Babasının yanında bile kendini bu kadar korunaklı hissetmemişti. Şimdi elin adamının yanında hem ilgilenildiğini hem de korunduğunu hissediyordu.

Gerçekten de kendini kaptırmıştı. Yeter artık, bırak saklanmayı demişti kendine lakin böylesine rahat olmakta hayra alamet değil gibiydi. Başını aşağı çevirdi, kendine bakmayı bırakıp oğluna baktı. Uyumuştu bile. Yemeğini yer yemez altı da temiz olan miniği rahatça dalmıştı tatlı uykusuna.

Kendini o adama emanet etmenin haricinde miniğini de ona emanet ediyordu. İşte bu yüzden delirmeye başlayıp başlamadığını merak ediyordu. Bu adam kendisine ne yapmıştı da onu bu kadar benimsetebilmişti. Eski zamanlarda, filmlerde olsa büyücü mü acaba diyecekti neredeyse.

Düşün düşün aynı yerdeydi. Bu yüzden genç adamı daha fazla içeride yalnız bırakmamak için kalktı, yastıkları kontrol edip odadan çıktı. Kapıyı da aralık bıraktı Çağlar ağlarsa sesini duyabilmek için.

SEVGİ VE AŞKWhere stories live. Discover now