SEVGİ VE AŞK - 22

Start from the beginning
                                    

"Diyelim ki öyle, konuşacak mısın?"

"Konuşacak bir şey yok çünkü saldırıya uğramadım."

"Çağlar..."

Diklendi. "Çağlar'ı karıştırma. O bir saldırı, tecavüz sonucu değil. Cahilce bir ahmaklığın sonucu oldu."

Mete de sustu, yeniden sırtını arkaya, sandalyeye dayayıp oturdu. Bu kadın bazen canına tak dedirtiyordu. Tatlı dil yılanı bile dışarı çıkarır diyerek atıp tutuyorlardı birde. Şurada kalkıp gelmiş adam akıllı sorusunu soruyordu ama ne cevap alabiliyordu doğru dürüst ne de aralarında bir bağ kurabiliyordu. Neydi bu kadın henüz çözememişti.

Beril onun suskun kalışı ile düşüncelere daldığının farkındaydı. Aslında ona hak veriyordu. Şimdi düşününce davranışlarına karşılık onun aklından bu tür ihtimalleri geçirmesi pek zor olamazdı.

Sorularını sorarken bakışlarına, sesinin tonuna dikkat etmişti. Hem öfke hem de anlayışlı bir yumuşaklık vardı. Ortada böylesi bir durum var ise o adama karşı öfke beslediği belliydi. Ve kendisi için de yaşadıklarına karşılık anlayışlı bir şefkat vardı.

Nasıl oluyordu da bu adama ilk andaki tavrı yerle bir olmuştu. Onu inceleyip ne hissettiği anlayabilecek kadar tanır olmuştu. Kimi zaman düşüncelerini, duygularını önemser hale gelmişti. En önemlisi ona güven duymasıydı. Hem kendisi için hem de Çağlar için ona duyduğu güven kendini bile şaşırtıyordu. Bu yüzden biraz konuşmanın hem sakıncası olmadığına karar verdi hem de genç adamın çabalarının karşılığında ufak bile olsa bir parça bir şeyler elde etmesi hakkıydı.

"On beş yaşıma yeni girmiştim ki ilk kez birisi tarafından öpüldüm. Ama bu sevgili, hoşlandığım çocuk gibi bir şey değildi." Dedi konuşmaya başlayarak.

Mete de dikkat kesilmiş bunun altından ne çıkacağını bekliyordu. Hiç araya girmeden ona istediği gibi konuşabilme ya da duraksayabile iznini veriyordu.

Beril "İstemedim." Dedi. "Beni öpmesini istemedim. Dinlemedi, bir öpücükten bir şey çıkmayacağını, hoşuma gideceğini söyledi."

Ama bu işin pek de iyi olmadığına dair şüpheleri içindeki öfke canavarını harekete geçirdi. Kızgındı onu ilk kez öpen hangi şerefsiz ise ona nefret doluydu. "Kimdi?" demeden edemedi. Karışmamaya söz vermişti içinden ama duramamıştı.

Yerinden kalktı Beril, iki bardak ile sürahiyi alıp geri oturdu. İki bardağa da su koydu. "Amcamın ortanca oğluydu. Benden büyük. Arada on yaş var sanırım tam olarak. Beni ilk öpen oydu, zorlayarak." Suyundan bir yudum aldı. "İki yıl sonra da onunla evlenmek istemeyen bir kıza tecavüz etti, evlendiler. Kızın sevgili o olaydan sonra istemedi onu."

Mete içinden küfürleri peş peşe sıralıyordu. Böyle erkeklerden nefret ediyordu. Kendini adam sanan it kopuk yüzünden ne canlar yanıyordu.

Beril devam etti. "Sonra da lisede benimle çıkmak isteyen bir çocuk vardı ben de öylesine kabul etmiştim. Hoşlanmıyordum ama bana gelip sevgili olmamızı teklif edince gururlanmıştım. Saçma bir duyguydu işe. O da beni bir kez öptü, ertesi gün ondan ayrıldım."

"Neden? O da mı zorladı seni?"

"Hayır. Onun benimle aynı sınıfta okuyan amcamın kızına yakın olabilmek için beni kullandığını öğrendim sadece. Başka bir şey değil."

İnsanın gençken ne kadar saçmalayabileceğini, sapıtabileceğini bilirdi. Cahillikten, toyluktan değil aksine iyiyi kötüyü bilirken hepsini görmezden gelip denemek için ya da asilik olsun diye neler yapılırdı. Ne dedikodular, ne ihanetler, başkalarını herhangi bir sebep için kullanmalar... Onun başına geldiği için üzüldü, sıkıldı, kızdı.

"Annene ya da babana anlattın mı amcanın oğlu ile olan durumu?"

Beril gerçekten bunu soruyor musun gibi bakış attıktan sonra başını iki yana salladı.

Mete fazla dayanamadı. "Nasıl bu kadar ketum olabiliyorsun anlayamıyorum. Başına neler geliyor ama sen annene gidip söyleyemiyor musun? Seni koruması için babandan yardım istemiyorsun. Neden bu sır, içine atmak gerçekten anlamıyorum."

"Çünkü anlatsaydım suçlu olan ben olurdum. Babam beni korumak yerine ona izin verdim diye ya da ona yapması için kuyruk salladım diye beni döverdi." Ayağa kalktı. Masanın üzerindeki bardakları alıp lavaboya götürdü. Hemen eline bulaşık süngerini alıp bardakları sabunlamaya başladı.

"Benim ailem o gün içime atmamış olsaydım benim yüzümden kavga ederdi, hiç suçum yokken ben suçlu olurdum. Babam üniversiteyi okumama bile izin vermezdi. Alacağım cezalar, atılacak dayaklar da cabası." Dört bardağı şimdi durulamaya geçmişti. Durulayıp bulaşıklığa sıraladı. İşi bitmiş olmasına rağmen ne masaya geri oturdu ne de ardına dönüp genç adama baktı.

Mecburen Mete ayağa kalktı, ona arkadan yaklaştı. Onun eğik başı gizlice ağlarmış havası veriyordu ona. Lakin ağladığını sanmıyordu. Yine de emin olmak için ellerini onun omuzlarına koydu ve kendisine doğru dönmesini sağladı. Evet. Ağlamıyordu. Sadece gözleri bulutlanmış, yaşarıp kızarmıştı ama ağlamıyordu. Çok düşünmedi. Harekete geçerek ona sarıldı, kendine dayanmasına izin verdi. Sırtını, saçlarını sıvazladı. Ağlamak isterse diye destek olmak istedi.

Beril ise ağlamadı. Onun desteğini kabul edip kendisi de ona sarılıp karşılık verdi lakin ağlamadı. İçindeki üzüntüleri, hayal kırıklıklarını yine içine sakladı. Dışa vurmadı.

SEVGİ VE AŞKWhere stories live. Discover now