BÖLÜM / 5

140K 6.7K 744
                                    

Zilin çalmasıyla tüm sınıf gibi bizde ayaklandık ve çıkmak için hazırlandık. Sınıftan çıktıktan sonra okul bahçesinde Egemenlerle buluştuk ve okuldan çıktık. Öylece havadan sudan sohbet ederken birden Bahar durakladı. Ne oldu der gibi baktığımda "Hırkamı sınıfta unuttum ya," dedi bıkkınlıkla. "Siz gidin, ben hemen alıp gelirim."

"Bekleyelim istersen?" diye sordu Mert.

"Yok yok, ben yetişirim size," deyip arkasını döndü ve koşarak okula gitti.

{-Bahar'dan-}

Söylenerek okula döndükten sonra sınıfa çıkıp askıdaki hırkamı aldım ve okuldan çıktım. Bizimkilere yetişmek için hızlı adımlarla yürürken duyduğum bir ağlama sesiyle duraksadım ve sesin nereden geldiğini anlamaya çalıştım. Şöyle bir etrafa baktığımda kaldırımda küçük bir çocuğun oturduğunu ve ağladığını gördüm. Çocuğun yüzüne baktığımda ufak çaplı bir şok geçirdim.

Çok benziyordu. O'na çok benziyordu.

Ayaklarımın beni çocuğun yanına sürüklemesine izin verdim. Küçük çocuğun başında durduğumda hafifçe başını kaldırıp bana baktı. Çatık kaşlarının altındaki kahverengi gözlerini bana diktiğinde yere çömeldim. Birazcık uzaklaştı.

"Merhaba," dedim korkutmamaya çalışarak. "Ben Bahar."

İlk cevap vermese de biraz sonra "Bende Buğra," dedi kısık sesiyle.

"Yanına oturabilir miyim Buğra?" diye sordum şaşkınlığımı üzerimden atmaya çalışırken. Bir süre dikkatlice yüzüme baktıktan sonra kafasını salladı. Yanına oturduktan sonra "Neden ağladığını sorsam, cevap verir misin?" diye sordum.

Küçük omuzlarını silkip "Kayboldum," dedi.

"Nasıl kayboldun?"

"Okul çıkışında abim beni almaya geleceğine söz vermişti ama gelmedi. Baya bekledim ama gelen olmayınca kendim giderim diye düşündüm. Sonra da kayboldum işte," dedi dudaklarını büzerek.

"Neden öğretmenlerine söylemedin?" diye sordum. "Annene haber verirlerdi."

Omuzlarını silkti tekrar.

"Bilmem. Evimiz uzak değildi ama yanlış yola girdim sanırım. Kayboldum."

"Kaça gidiyorsun?" diye sordum bu sefer. Konuştukça şaşkınlığım azalıyordu. Bu normaldi. İnsan insana benzeyebilirdi.

"Ana sınıfına," dediğinde hafifçe gülümsedim.

"İstersen seni evine götürebilirim. Evinin nerede olduğunu biliyor musun?"

Yüzünü düşürüp kafasını iki yana salladı. Onun için yapabileceğim tek şeyin polise götürmek olduğunu düşünürken birden heyecanla "Bir dakika," dedikten sonra çantasının ön gözünü açıp bir şeyler aradı ve bulduğu katlanmış kâğıdı bana uzattı.

"Bunu Melek annem vermişti. Kaybolursam lazım olacağını söylemişti."

Kâğıdı açtığımda içinde bir adres olduğunu gördüm. Buraya uzak sayılmazdı.

"Annen iyi düşünmüş. Birde seni unutmasaymış daha iyi olurmuş," dedim sona doğru ses tonumu azaltarak.

"Melek anne benim gerçek annem değil ki. Yardımcımız. Çok seviyorum ama onu."

Yardımcılarına anne demesi ve böyle bir şeyi annesinin değil de yardımcılarının düşünmesi garibime gitse de bir şey demedim. Ayağa kalkıp "Öyleyse seni evine götüreyim," diyerek elimi ona uzattım. Kaşlarını çatarak elime baktığında "Bir şey mi oldu?" diye sordum merakla.

"Abim 'Tanımadığın insanların dediği şeyleri sakın yapma. Hatta hemen onların yanından uzaklaş,' demişti. Seni de tanımıyorum."

"Ah," dedim. "Çok haklısın aslında. Gerçi abinin böyle şeyleri önemserken, seni almayı unutması tuhaf. Peki, bana güvenmen için ne yapabilirim?"

"Hım," dedi işaret parmağını yanağına koyarak. "Bana çikolata alırsan sana güvenebilirim."

Dediği şey içten bir kahkaha atmama neden olurken saflığı kalbimi titretti.

"Ne yani? Sana çikolata verirsem bana güvenecek misin?"

"Evet," dedi sanki normal bir şeymiş gibi kafasını sallayarak. Bunun üzerine çantamdan okuldayken aldığım ama yemeye fırsat bulamadığım fıstıklı çikolatamı çıkardım.

"Çok şanslısın küçük adam. Ben de çikolataya bayılırım," diyerek çikolatayı ona uzattım. Gözleri parıldayarak çikolatayı alırken ayağa kalktı.

"Şimdi gidebiliriz."

Gülümseyerek elini tuttuktan sonra kâğıttaki adrese doğru yürümeye başladım. Buğra tek eliyle çikolatanın paketini açamayınca "Bir dakika," diyerek çekti elini ve çikolatayı açtı. Daha sonra eliyle tekrar elimi tuttu ve "Şimdi gidebiliriz," dedi.

O kadar tatlıydı ki, öyle şeyler hissettiriyordu ki, kendimi tutmasam ağlayacaktım. Bu duyguları hissetmeyeli çok olmuştu. Özlemiştim. Abla olmayı özlemiştim.

Oradan buradan sohbet ederek kâğıttaki adrese vardık. "Ah! İşte bizim ev!" diye bağırdı evlerini görünce. Mutluluğuna gülümserken evi inceledim. Baya gösterişli bir evdi. Maddi durumları iyi olmalıydı.

Bahçe kapısından girdiğimizde Buğra koşarak kapıya gitti ve yumruklamaya başladı. Bende peşinden giderken kapı açıldı ve bizi benim yaşlarımda Buğra'ya benzeyen bir çocuk karşıladı.

"Abi hani beni almaya gelecektin?" diyerek bağırdı Buğra. Ses tonundan alındığını anlayabiliyordum.

"Ya," dedi çocuk saçını karıştırarak. Yeni kalkmış gibi bir hali vardı. "Ben uyuyakalmışım."

Bu saatte uyuyor olmasını garipsesem de sesimi çıkarmadım. Çocuğun bakışları bana kaydı ve gözlerini kıstı. Beni baştan aşağı süzdükten sonra "Sen kimsin?" diye sordu. Bana gerek kalmadan Buğra lafa atladı.

"O Bahar ve beni o buraya getirdi. Kaybolmuştum!"

"Kayıp mı oldun?" diye sordu şaşırarak.

"Daha anaokuluna gidiyormuş. Tek başına okuldan gelememesi ve kaybolması gayet normal değil mi?" diye sordum imayla.

"Bilerek yapmadım ya," dedi kaşlarını çatarak. "Uyuyakalmışım. Hem ben sana yabancılara güvenmemeni söylememiş miydim Buğra?" diyerek Buğra'ya döndü.

"İlk başta güvenmemiştim ama bana kendi çikolatasını verdi. Bu ona güvenmem için büyük bir sebep," dedi Buğra başını kaldırarak. Yaşına göre fazla bilmiş konuşuyordu ve cidden çok tatlıydı.

Buğra'nın önünde diz çökerek ellerini tuttum.

"Aslında bakarsan yabancı birinin verdiği hiçbir şeyi almaman gerekiyor. Buna çikolata da dâhil. Bana güvenmezsin diyerek söylemedim sana ama her zaman bu kadar şanslı olamazsın küçük adam. Benim yerime sana zarar vermek isteyen biriyle de karşılaşabilirdin. Bir dahakine," dedikten sonra abisine kötü bir bakış attım ve yeniden Buğra'ya döndüm. "Böyle bir durumla karşılaşırsan ilk işin öğretmenlerine haber vermek olsun, anlaştık mı?"

"Tamam, Bahar," dedi kafasını sallayarak. "Öyleyse ben gideyim artık," diyerek ayağa kalktım. Buğra hemen ellerimi sıkarak "Seni bir daha göremeyecek miyim?" dediğinde gülümsedim. "Tabi ki görebilirsin," dedikten sonra çantamdan bir kalem çıkardım ve ev adresinin yazdığı kâğıdın arkasına numaramı yazdım. Kâğıdı Buğra'ya verirken "Benimle konuşmak istediğin zaman bu numarayı ara ya da Melek annene arattır, tamam mı?"

Hevesle kafasını sallayıp "Tamam," dedi. Ona gülümsedikten sonra tekrar bizi dikkatle izleyen abisine kısa bir bakış attım ve yanlarından ayrıldım.

Buğra'yı görmek bana iyi gelmişti. İçimde öldüğünü sandığım bazı duyguların, yaşam belirtisi verdiğini hissetmiştim. Bu iyi bir şeydi. Bu gerçekten büyük bir gelişmeydi.

***

*İnstagram; rabiiaosma

*İnstagram Sayfası; bayanclarahikayeleri

İKİ YARALI |Tamamlandı|Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin