BÖLÜM / 41

4K 197 26
                                    

{-Batu'dan-}

Çalan alarmı kapattıktan sonra diğer tarafa dönerek kolumu ileri attım. Kolum Melis'in herhangi bir yeri yerine boşluğa düşünce homurdanarak gözlerimi açtım ve Melis'in olması gereken ama olmadığı yere baktım. Anlaşılan prenses çoktan uyanmıştı.

Yavaşça yataktan kalktıktan sonra banyoya gittim ve elimi yüzümü yıkadım. Daha sonra da aşağı indim. Mutfaktan gelen sesleri duyunca oraya yöneldim. Kapıdan içeri girdiğimde Melis de bana doğru geliyordu. Beni görünce eriyip bittiğim gülümsemesini yüzüne yerleştirdi ve adımlarını hızlandırdı. Dibimde durduğunda "Günaydın kocacığım," diyerek parmak ucunda yükseldi ve dudaklarını yanağıma bastırdı. Güldükten sonra ellerimi beline dolayıp onu iyice kendime çektim dudaklarına küçük bir öpücük bırakarak "Günaydın karıcığım," dedim imayla.

Melis kıkırdayarak geri çekildikten sonra masayı işaret ederek "Hadi kahvaltımızı yapalım," dedi. Kafamı salladıktan sonra gidip masaya oturdum. O da çaylarımızı koyduktan sonra karşıma oturdu ve kahvaltımızı yaptık. Sonra her zamanki gibi masayı beraber topladık ve üzerimizi değiştirmek için üst kata çıktık.

Evleneli iki hafta olmuştu. Geçen bir haftayı balayı niyetine Antalya'da, diğer bir haftayı da evde geçirmiştik. Benim bir an önce babamın yanında çalışmam ve onun da işe başlaması gerektiği için balayını fazla uzun tutmamıştık.

Yatak odasına girdiğimizde Melis dolabın karşısına geçtikten sonra benim için bir takım ve kravat seçerek bana uzattı. Ben verdiği kıyafetleri giyerken o da kendine kıyafet seçip üzerini değiştirmeye başladı.

Takımı giydikten sonra kravatı alıp aynanın karşısına geçtim ve kravatı bağlamaya çalıştım. Çalıştım diyorum çünkü kravat benimle inatlaşıp bir türlü istediğim gibi olmuyordu. En sonunda kurtarıcı bir melek aynayla arama girerek elimdeki kravatı aldı ve güzelce bağladıktan sonra elleriyle omuzlarımdaki hayali tozları silkeledi. Dudaklarına küçük bir öpücük bırakarak teşekkürümü ettikten sonra bir adım geriye gidip onun üzerini inceledim.

Gözlerinin rengindeki etek-ceket takımının içine beyaz bir gömlek giymişti. Eteği diz altıydı ama aynadan gördüğüm kadarıyla arkasında yırtmacı vardı ve pek küçük sayılmazdı.

Homurdanarak "Bebeğim eteğinin arkası yırtılmış galiba," deyince gözlerini büyütüp aynadan arkasına baktı. Telaşla "Hani? Nerde?" diye sorarken yırtık olmadığını görünce bana dönüp gözlerini devirdi. Adeta bir öğretmen edasıyla "Yırtık değil o cahil kocam benim. Yırtmaç," deyince bu sefer de ben gözlerimi devirdim.

"Hadi ya? Bende dar geldiği için yırtıldı sanmıştım."

"Alt tarafı ufak bir yırtmacın sana ne zararı var?" diye sorunca tek kaşımı kaldırdım ve ondan uzaklaşarak arkasına dönmesini istedim. Oflayarak dediğimi yaptığında "Kapıya kadar yürü bakayım," dedim. O yürürken gözlerimi eteğinin küçük yırtmacına diktim. Gördüğüm manzarayla derin bir nefes vererek "Eteğin dizinin altında ancak yürürken diz kapağının bir karış üstünü görebiliyorum," diye homurdandım.

Neden olduğunu bilmediğim bir şekilde hafifçe gülümseyip yanıma geldi ve ellerini yanaklarıma yerleştirip dudaklarını büzdü. "Ama o yırtmaç olmasa düzgün yürüyemem ki sevgilim. Ayrıca itiraf et çok hoş duruyor. Benim güzel olmaya hakkım yok mu?"

Neden olduğunu bilmediğim bir şekilde mi demiştim? Lafımı geri alıyorum. Karşı çıktığında eteğini çıkarttıracağımı bildiği için beni yumuşatmaya çalışıyordu ve itiraf etmeliyim ki duygu sömürüsü işe yarıyordu.

"Pekâlâ," dedim pes ederek. "Bugünlük giyebilirsin ama sadece bugünlük bak. Başka zaman giymeyeceksin," dediğimde "Hımhım," diyerek cevap verdi. Geçiştirmek üzere verilen cevaptan da anlaşıldığına göre bu son giyişi olmayacaktı.

İKİ YARALI |Tamamlandı|Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin