BÖLÜM / 1

301K 9.8K 1.4K
                                    

Yatağımın ucuna oturmuş saçlarımı örerken karşımdaki aynadan kendimi izliyordum. Yüzüm fazlasıyla ifadesizdi. Geçtiğimiz son birkaç ayın yükünü bir türlü atamamıştım omuzlarımdan. Gitmiyordu. Gitmeyecekti.

Gözlerim dolabımın yanındaki duvar saatine takıldığında fazlaca oyalandığımı fark ettim ve ellerimi hızlandırarak örme işini bitirip saçımın ucunu siyah lastik bir tokayla bağladım. Daha sonra saçımı omuzumdan geriye atıp ayağa kalktım ve yatağımın üzerindeki çantamla telefonumu alarak odamdan çıktım.

Merdivenleri indikten sonra mutfağa yöneldim. İçeri girdiğimde annemle Merve ablanın kahvaltı yaptıklarını gördüm. Merve abla yardımcımızdı ve annem çalıştığı için evin işleriyle o ilgilenirdi. Sadece yardımcımız değil ailemizin bir parçasıydı da aynı zamanda. Annem öz kardeşi, ben de öz ablammış gibi görürdüm onu.

"Günaydın," diyerek annemin yanındaki sandalyeye geçtim. İkisi de bana aynı şekilde karşılık verdikten sonra Merve abla masadaki boş bardaklardan birine çay koyup bana uzattı. Teşekkür ederek aldım. Karşımdaki sandalyenin boşluğunu fark ederek "Babam nerede?" diye sordum ekmeğimden küçük bir parça koparırken.

"Birkaç saat önce hastaneden aradılar. Acile hasta getirmişler. Apar topar gitti."

Anladığımı belirterek kafamı salladım. Alışıktım böyle durumlara. Babam kalp cerrahıydı ve dolayısıyla sürekli hastanedeydi. Gecesi, gündüzü yoktu.

"Yalnız mı gideceksin?"

Annemin sorusu üzerine ağzımdaki lokmamı bitirip "Evet," diye cevap verdim.

"Sabahleyin hastam yok. İstersen seni bırakabilirim?"

"Yapma anne," dedim gülerek. "Okul uzak değil ki. Hem boş yere yorulma, ben giderim."

"Annen seni özlediği için söylüyor Melis," dedi Merve abla lafa girerek. "Her boş anını seninle değerlendirmeye çalışıyor."

"Biliyorum," diye mırıldandım anneme dönerek. "Ama artık buradayım. Her gün bizim, değil mi anneciğim? Zaten hastanede fazlasıyla yoruluyorsun. Benimle uğraşıp daha da yorulmanı istemiyorum."

3 yıl... Koskoca üç yıl boyunca onları bensiz bırakmıştım. Tabii ben de onlarsız kalmıştım. Normalde burada, yani İzmir'de yaşıyordum. Ama liseye geçtiğim zaman İstanbul'da, dedemlerin yanında okumaya heveslenmiştim. Tek çocuktum. Dolayısıyla annemlerin göz bebeğiydim. Hiçbir zaman yapmadıkları gibi o zaman da beni kırmamış ve liseyi okumam için beni İstanbul'a göndermişlerdi. Tam üç yıl boyunca orada okumuştum. Hatta mutluydum da. Hem de çok. Ta ki iki ay öncesine kadar. İki ay öncesinde olan olmuş ve hayatımdaki en büyük acıları yaşamıştım. Daha sonra ise, yani tam bir ay önce İzmir'e dönmüştüm.

İstanbul'da okurken her ne kadar bütün tatillerde İzmir'e gelsem de hep bir şeyler eksik kalmıştı. Ailem ve hatta arkadaşlarımla bile ister istemez arama bir uzaklık girmişti. Bunun için annem de babam da geldiğimden beri üzerime titriyorlardı.

"Pekâlâ, istediğin gibi olsun ama şunu bil ki küçük hanım, ben seninle vakit geçirirken asla yorulmuyorum. Asıl kızımla vakit geçirmek bana enerji veriyor."

"Anne," dedi gülerek. "Tamam, biliyorum mesleğini seviyorsun da, bana da mı yani?"

Annem psikologdu ve işinde cidden iyiydi. Tabii bunun benim için kötü yanları da vardı. Beni kendimden bile iyi tanıyordu. Psikolog bir anne bazen gerçekten yorucu olabiliyordu. Ondan bir şey saklamam pek mümkün olmuyordu. Ama şöyle de bir gerçek vardı ki, beni hiçbir zaman sıkmamıştı. Anlatmak istersem anlatırdım, istemezsem hiç ısrar etmez ve beni kendi halime bırakırdı.

İKİ YARALI |Tamamlandı|Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin