SEVGİ VE AŞK - 15

Comenzar desde el principio
                                    

"Ağlamak için rüya görmen mi gerek? Neden uyanıkken de doyasıya ağlayamıyorsun?"

"İyiyim ben."

"İyi değilsin seni ahmak kadın." Uzandı, onun kolunu tutup kendisine dönmesini sağladı. "Elif kim?"

Beril onun yüzüne büyüyen gözlerle baktı. Rüyanın etkisiyle ağlamış olsa da konuşmuş olma ihtimali aklına gelmemişti. Başka neler söylemişti acaba? Gördüğü rüyanın tamamını hatırlayamıyordu, belki de çok daha fazla Elif ile konuşmuştu. O sıra da Mete de uyurken konuşmalarını dinlemişti.

"Ne duydun?"

"Elif dediğin dışında hiçbir şey. Elif kim?"

"Önemli değil." Kolundan olan elden kurtulup diğer tarafa dönmek, koltukta olabildiğince ondan uzakta olmak istedi.

Fakat bu mümkün olmadı çünkü Mete ne elini gevşetti ne de onu serbest bıraktı. "Seni ağlatan bu Elif kim?" yüzüne baktı. "Aramızdaki anlaşmayı unutma. Durmadan sana bunu hatırlatmak istemiyorum. Anlaşma yaptık, söz verdin."

Vermez olaydım. Gözlerini yumdu. "Elif benim kardeşim." Dedi. "Öldü." Ve gözlerini açtı, onun gözlerine ciddiyetle baktı. "Daha fazlasını sorma, cevap vermem. Aramızdaki anlaşmaya rağmen bunu konuşmak istemiyorum."

Mete de kabullendi. En azından şimdilik. "Uyumak için hala zamanın var."

"Ne kadar geçti ben uyuyalı?"

"Daha yirmi dakika olmuştu uyuyalı ki rüya görüp ağlamaya başladın."

Beril'in gözleri karşıya uyuyan oğluna takıldı. "Bir şey olmadı değil mi?"

"Hayır, uyu hadi."

Ama oturduğu yerden kalkmıyordu. Kadına uyu diyordu onu koltukta uzanması için de yalnız bırakmıyordu. Eli uzandı. Genç kadının kalkarken bozduğu battaniyeyi tuttu ve düzeltti. Bu sefer battaniyenin genç kadının altında kalan kısmının birazını kendi bacaklarına örttü.

"Buraya gel de uyumana devam et."

"Kendim uyuyabilirim."

Bu sefer ikinci defa çağırmadı onu, uzandı, kolundan tuttu ve kendine doğru çekti. "Neye ağlayacaksın, kim için ya da ne için ağlayacaksın umurumda bile değil, sormayacağım. Sadece ağlamaya ihtiyacın varsa ağla, ağla ve uyu. Ben seni tutup, sadece sana destek olacağım." Gözlerine bakması için çenesinden tuttu. "Anladın mı beni Beril? Şimdi ben sana sarılırken istediğin kadar ağla sonra da hala zamanın varken uyu."

Beril kabul etmek istemiyordu ama onun kollarının gücünden de kaçamıyordu. Her tarafı battaniye ile örtülüydü. Onun kollarında olsa da aslında hala iki tarafındaki battaniye arasındaydı. Onun kendisine cinsellikle dokunmadığını hissediyordu. Destek olmak için çabaladığını düşünebilecek kadar aklı yerindeydi ve hakkaniyetliydi.

Sadece neden bu şekilde olduğunu anlayamıyordu. Neden kendisine bu kadar ilgiyle yaklaşıyor, her an yanında destek olabilmek için hazır bekler gibi yapıyordu? İstediği kadınla yatmadan önce onu biraz ehlileştirmeye, kıvama getirmeye mi çalışıyordu? Ona olan nefretini, öfkesini biraz eksiltmeye mi niyetliydi? Böylesinin ona daha çok zevk vereceğini mi düşünüyordu?

Bilmiyordu. Bildiği tek şey başına gelenler altında azilmiş olduğu, savaşacak gücünün kalmayışıydı. Yorgundu. Bu sadece bu günün, dünün yorgunluğu değildi. Yılların yorgunluğuydu. Gerçekten de ağlamaya ihtiyacı vardı. Kendiside niye, neden, kime ağlayacağını bilemiyordu sadece ağlamak, gözlerini yakan yaşlardan kurtulmak istiyordu.

Ve onun gibi bir adamdan gelse bile ufacık bir desteğe, kucaklayışa ihtiyacı vardı. Ondan, düşmanından gelse bile bu sahte şefkate ihtiyacı vardı.

Bu yüzden kabul etti. Onun kollarını da ağlamayı da kabul etti. Onun kendisini tutan kolları arasında ona biraz daha yaklaştı. Başını koluna ya da omzuna koymak yerine direk göğsüne koydu. Onun kalbinin üzerine kulağını yerleştirdi. Yanında olduğunu, birisinin kendisi iyi hissettirmek için yaşadığını yalan bile olsa hissetmek istiyordu. Bir kolu arada sıkışmışken üstte kalan elini yukarı çekti, başını dayadığı göğse dayadı.

Ve ağlamaya başladı. Onun kollarında, saçlarında onun nefesi varken, kulağında onun kalp atışını dinleyerek içini boşaltmaya, içindeki öfkeleri, kederleri akıtmaya başladı. Sessizdi belki ağlayışı ama aynı zamanda da şiddetliydi. Kendisine engel olmadığı için dur durak bilmeden akıyordu yaşlar gözünden. Hem kendi yüzü ıslanıyor hem de onun gömleği ıslanıyordu. Ama aldırmadı. Başka zamanı olmayacaktı belki. Şimdi elindeki buysa yine yetinmeyi bilecekti.

Mete kollarında ağlayan Beril'e daha sıkı sarıldı. Onun sarsılan bedenini tuttu, sırtına destek oldu, gözyaşlarını üzerine kabul etti. Bir eliyle de onun kısacık saçlarını okşamaya, onu rahatlatmaya çabaladı. Başını eğdi onun başına dudaklarını dayadı.

"Ağla Beril. İçinde hiçbir şey bırakma. Ben buradayım, seni tutuyorum."

Öyle de yaptı. Beril on beş yirmi dakika boyunca aralıksız ağlarken onu tuttu, kucağında bir bebek varmış gibi salladı, bazen saçlarından, alnından öptü. Ne sıkıldı, ne yeter diyerek gitmeye kalktı. Kendini ona adadı. Onun rahatlaması için her şeyi yapmaya hazır durdu.

Ve sonunda Beril kollarında uyuya kaldı. Hala başı göğsüne yaslıyken, kolları kendine sarılıyken mecalsizce uyuya kaldı.


SEVGİ VE AŞKDonde viven las historias. Descúbrelo ahora