BÖLÜM / 2

Depuis le début
                                    

Ağzımdan engelleyemediğim hıçkırıklar firar ederken onu düşündüm. Kutay'ı...

Yıllar öncesine döndüm kaçıncı olduğunu bilmediğim kez daha. Liseye başlayalı bir ay falan olmuştu. Tesadüf eseri Kutay'la tanışmış ve arkadaş olmuştuk. Daha sonraları ise aramızda bir şeyler olmaya başlamıştı. Yani giderek ondan hoşlandığımı fark etmiş ama bunu belli etmekten çekinmiştim. Ortaokulda falan da böyle hoşlandığım çocuklar olmuştu tabii herkes gibi ama bunun onlar gibi olmadığını farkındaydım. Ne bileyim, Kutay daha farklıydı işte. Her şeyiyle.

Lisenin ilk senesini arkadaş olarak bitirmiştik. Geçen bu süre ona âşık olduğumu anlamam için yeterince zaman tanımıştı bana. Ama onun bana karşı olan hislerini bir türlü anlayamamıştım.

O sene bittiğinde yaz tatilini geçirmek için İzmir'e gelmiş ve üç ayımı burada geçirmiştim. Okullar başlayacağı zaman İstanbul'a döndüğümde, okulların açılacağı günden bir önceki gün beni aramış ve buluşmak istediğini söylemişti. O zaman ne kadar heyecanlandığımı şimdi bile çok iyi hatırlıyordum.

O günü Kutay'la beraber geçirmiş ve onu ne kadar özlediğimi fark etmiştim. İşin güzel yanı o günü sevgili olarak bitirmiştik. Yani Kutay'ın benimle buluşmak istemesinin sebebi benden hoşlandığını söylemekmiş.

O günden sonra lise üçün sonuna kadar mutlu bir birlikteliğimiz olmuştu. Hatta aramız çok çok iyiydi. Ne olduysa geçen sene okullar kapandıktan sonra olmuştu. Kutay'ın babası ciddi bir trafik kazası geçirmiş ve hayatını kaybetmişti. Kutay babasına fazlasıyla bağlı bir çocuktu. Babasını çok sever, her şeyde onu örnek almaya çalışırdı. Baba sevgisi ayrı bir şeydi, Kutay'ın babasına olan hisleri bambaşka bir şeydi. Babasının ölüm haberini aldığındaki hali hala gözlerimin önünden gitmiyordu.

Daha sonra çok değişmişti. Bir anda ne olduğunu bile anlamadan, daha önce karşılaşmadığım bir Kutay'la karşılaşmıştım. Kendisini odasına kapatmıştı ve beni bile yanına almıyordu. Ne annesi, ne ben, ne de diğer arkadaşları, kimse onunla konuşamıyordu. Hiçbirimizi görmek veya dinlemek istemiyordu.

Ben onu öyle gördükçe daha çok kahroluyordum. Onun ağladığını bilmek bile ağlamam için büyük bir nedendi. Hatta bir gün odasının kapısında beni yanına alması için yalvarırken hıçkırdığını duymuş ve mahvolmuştum. Üç yıldır ağladığını görmediğim çocuğun hıçkırık seslerini duymuş ve kahrolmuştum.

Bu şekilde tam bir ay geçmişti. Bomboş ve upuzun bir ay... Evlerinden çıkmıyordum. Kutay'a ulaşamasam bile annesine yardımcı olmaya çalışıyordum. Bir gün yine annesinin yanında otururken Kutay girmişti odaya. Annesiyle beraber anında ayağa kalktığımızda Kutay'ın o halini görmek gözlerimi doldurmuştu. Şaka maka babasının cenazesinden sonra onu bir daha görememiştim. Annesi görüyordu sadece ki o da aynı evde oldukları için. Gündüzleri odasından çıkmıyor, bizi yanına almıyordu.

O gün onu görünce elim ayağıma dolanmış, ne yapacağımı bilememiştim. Kilo vermişti. Gözaltları mosmor, gözleri kıpkırmızıydı. Üstü başı çok dağınıktı. Ama o bunlarla pek ilgileniyormuş gibi durmuyordu.

Benim bir şey yapmama gerek duymayarak benimle konuşmak istediğini söylemişti. Kalbim sanki olacakları biliyormuş gibi acıyla atmaya başlamıştı. Kutay başka bir şey söylemeden odadan çıkarken bende peşinden gitmiş ve hayatımdaki en büyük acıyla karşı karşıya gelmiştim.

Benden ayrılmak istediğini söylemişti. Bunu öyle duygusuz, öyle düz bir şekilde söylemişti ki kalbim sıkışmıştı. Gözyaşlarım kendi serbest bırakıp, yanağımdan kendi belirledikleri rotayı takip ederek inerken, bu pek de umurumda değildi. O an umurumda olan tek şey terk ediliyor olmamdı. Yarı yolda bırakılıyor olmam.

İKİ YARALI |Tamamlandı|Où les histoires vivent. Découvrez maintenant