"Aşk böyle bir şeyse, evet, sana aşığım."

388 44 86
                                    

Nefret ne demek? Bir kimseye veya bir şeye karşı ölümüne kin tutmak veya tiksinmek mi?

Hayır, nefret geçici bir duygudur. Bu hiç bir yerde yazmaz ama çok net bir şekilde belli olur. Herkes bilir, ama kimse anlamak istemez.

Nefret denilen duygu, tam olarak bir kişi veya bir eşyanın o anki hoşuna gitmeyen özelliği yüzünden o şeye karşı bir antipati duymaktır.

Geçici ve anlık bir duygudur, mesela bir yemeği sevmiyorsan, o yemek önüne geldiğinde tiksinirsin.

Ama bütün hayatın o yemeğin ne kadar kötü bir görüntüsü ve tadı olduğunu, ağzında bıraktığı o hoş olmayan hissi düşünerek geçmez. Belki bir kere bile tadına bakmadın veya düzgün yemek yapamayan bir aşçıya denk geldin veya yemeği ilk yediğindeki ruh hâlin kötüydü.

Bu saydıklarım için o yemekten nefret ediyor olabilirsin, belki de ön yargısız bir şekilde yaklaşsan o yemek favorin bile olabilir.

Kısacası, sırf sen nefret ediyorsun diye, nefret ettiğin bir yemeğin tatsız, nefret ettiğin bir insanın kötü, nefret ettiğin bir eşyanın kullanışsız olduğu anlamına gelmez.

Nefretin ana nedeni ön yargıdır çünkü, nefret ettiğin şeylerin %90'ı ön yargı yüzündendir. Bir daha o yemeğin içine ne konulduğuna bakmaz, o kişinin iyi taraflarını görmez, o eşyayı nasıl daha yararlı kullanabileceğini düşünmezsin. Çünkü bitmiştir senin için.

Jungkook da bende böyleydi. Her zaman egolu, kötü huylu, bencil bir insan olarak bakmıştım ona. 3 yıldır aynı sınıftaydık ama bir kere bile iyi yaptığı bir şey görmemiştim.

Bakmamıştım çünkü, ben o ne zaman kendini övse bakmıştım, ne zaman sinirli olsa görmüştüm. Ama hiç birine yardım ederken bakmamıştım, arkadaşlarını överken bakmamıştım.

Bakmadığım için de onun içinde yatan kişiyi görememiştim. Ama şimdi görüyordum, onun iyi taraflarını görmeye başlamıştım çünkü bakıyordum.

Bakmakla görmek farklı şeyler derler, herkes bakabilir ama herkes göremez. Bazıları da bakmak istemediği için görmez, benim gibi.

Fakat şimdi Jeon Jungkook'un elinin içindeki elim, vücut ısımın yükselmesine neden olurken kendimi bir kaç kez daha sorgulamama engel olmuyordum.

Görüyordum artık, gerçek Jeon Jungkook'u görmeye başlıyordum.

Elimi yavaşça kendime çekmiş, gülümseyip kafamı aşağı eğmiştim. Bu hoşuma gitmişti ama daha önceden bir tecrübem olmadığı için ne gibi bir tepki vermem gerektiğini bilmiyordum.

O da bunun farkında olduğu için daha fazla uzatmak istemez gibi konuyu değiştirmişti. Yaptığı şeyler, bazen benimle oyun oynuyormuş gibi hissettirsede yanındayken iyi hissediyordum.

"Neyse, bunu sonra konuşuruz. Şimdi revire gidelim."

Kaşlarımı çatıp kafamı kaldırmış ve bana ciddi gözlerle bakan Jungkook'a bakmıştım.

"Revirde ne yapacağız?"

Gülmüş ve kaşlarını kaldırmıitı, bu hareketi beni sinir etse de içimi kıpır kıpır yaptığı inkâr edilemez bir gerçekti.

"Sence?"

Bi süre düşünmem için vakit vermiş ve hastalığım aklıma gelince kafa sallamıştım. Sık sık kontrole gelmemi söylemişti ama ben okul başladığından bu yana bir kere bile gitmemiştim.

"Şimdi mi?"

"Evet? Dersimiz yok."

Kendi açımdan ne kadar huzurlu hissetsem de Jungkook'un bu konuyu kendi meselesi olmamasına rağmen benden daha çok düşünmesi beni huzursuz ediyordu. Benim için endişeleniyor muydu?"

Love or the lack thereof | KookminМесто, где живут истории. Откройте их для себя