"Jeon ve Park soyu."

341 39 62
                                    

Ağlamaktan şişmiş gözlerim hâlâ elimdeki kağıt parçasını ıslatırken, kulaklarımın uğuldadığını hissediyordum. Karnım kasılıyor ve beynimde senaryolar dönüyordu.

Annemin bana hiçbir şey bırakmadan öldüğünü sanıyordum ama bu not beni boğuyordu sanki, hıçkırarak ağlamak istiyordum ama boğazım düğümlenmişti.

Anneme ne konuda engel olmuşlardı? Kim engel olmuştu? Her şeyi bilmek istiyordum, içimde büyük bir intikam ateşiyle yanıp tutuşuyordum.

Kolumla gözyaşlarımı silmiş ve odama gitmiştim hızla. Notu dün topladığım valizimin içine koymuştum. Tabii ki kutuya geri koymayacaktım.

Babamın çalışma odasına girmem gerekiyordu, benden bir şeyler sakladığını her zaman düşünürdüm ama bugün, içimde öyle bir öfke vardı ki, bana kızması hiç umrumda değildi.

Anahtarı aramaya koyulmuştum, evin her yerini dağıtmıştım ama yine de bir şey bulamamıştım. Sinirle koltuğa oturmuş ve tırnaklarımı ağzıma almıştım. Aklıma gelen her yere bakmıştım, ama anahtar hiçbir yerde yoktu. O kapının arkasında nasıl bir sır vardı bilmiyordum ama bildiğim bir şey vardı ki, o kapının ardındakiler önemliydi.

Babam şimdiye kadar asla o odaya girmeme izin vermemişti, ben de işine verdiği önem yüzünden olduğunu düşünmüştüm bunca sene. Ama şimdi, aklımı kurcalayan bir şeyler vardı.

Kapı çalınca bakışlarımı oraya yöneltmiştim. Babamın kendi kartı vardı, asla zili çalmazdı. Gidip kapıyı açmıştım, önümde orta yaşlı bir adam duruyordu.

"Ben temizlik için gelmiştim."

Kaşlarımı çatmıştım, temizlik için hep aynı abla gelirdi. Babam genelde, ben rahatsız olduğum için eve erkek bir hizmetli göndermezdi.

Adamın siteye nasıl girdiğini de anlamış değildim.

"Bir yanlışlık olmalı."

"Park Ji-hoon'un evi, öyle değil mi?"

Kafamı sallamıştım afallayarak, ama yine de içimde kötü bir his vardı. Adamı boşu boşuna suçlamak da istemiyordum.

"Evet, babamı arayıp soracağım, bir dakika bekleyin lütfen."

Ben telefona uzanacağım sırada beni ittirerek içeri girmiş ve kapıyı kapatmıştı. Üstüme doğru gelmişti, korkudan karnım kasılıyordu.

"Ben temizlik için geldiğimi söylemiştim, babanın gönderdiğini söylemedim, Park Jimin."

Bana doğru yaklaşırken arkamda duran tezgaha koymuştum ellerimi ve elime gelen bıçağı almıştım. O ise durup gözlerini kapatmıştı.

"Mmh, Park soyunun kokuları hep cezbedicidir. Ama seninki bambaşka."

"Kimsin sen?"

Gözlerini açtığında gördüğüm siyah gözlerle aklıma o gün gelmiş ve ellerim titremeye başlamıştı.

Soğukkanlı kalmam gerektiği için kendimi sakinleştirmeye çalışıyordum ama o üstüme yürürken bu pek mümkün olmuyordu.

"Annene o kadar çok benziyorsun ki.."

Annemi duyunca bakışlarımdaki korkunun yerini merak almıştı. İçimde değişik bir şeyler hissetmiştim ve hızlı hareketlerle vücudu benden kat kat iri olan adamı duvara yapıştırmıştım.

Bıçağı tam boğazına dayamıştım, şaşırmış gibiydi.

"Annem hakkında ne biliyorsun?"

Kaşlarımı kaldırmış ve sorgular bakışlarımı yollamıştım. O ise gülmüştü küstah bakışlar atarak.

Love or the lack thereof | KookminWhere stories live. Discover now