Otuz beşinci bölüm: Kedi ( part 4 )

2 1 0
                                    

Kendime gelmek için geldiğim mutfakta artan heyecanımı bastırmaya çalışıyordum şimdi. Ben hislerimi bastırmaya çalıştıkça Sina gün yüzüne çıkartıyordu. İşin kötü tarafı bunu yaparken dünyadan bağımsız gibi davranıyordu. Neredeyiz,kimleyiz hiç umursamıyordu. O yapacağını yapıyordu gene yanan ben oluyordum. O ilk gün utancından konuşamayan adama ne olmuştu böyle ! Her yerde utandırıyordu beni. Off sakinleşmem gerekiyordu. Balkona çıktım. Biraz hava almak iyi gelebilirdi. Derin nefesler çektim içime. Artık daha sakindim. Kendimi toparlayıp içeriye gittim. Odaya gittiğimde herkes sofradan kalkmıştı. Oturma grubunda oturuyorlardı. Benim için daha iyi olmuştu bu. Sina dan ne kadar uzak olursam yararımaydı bugün. Artık herşeyi bekliyordun ondan. Hakkındaki fikrimi değiştirmişti fırsatçı. Böylesi ikimiz içinde daha iyiydi şuan. Sofrayı toplamaya başladım. Elime sığdığı kadarını mutfağa götürdüm. Toplama amacıyla gelmediğim için tepsi almamıştım. Tepsiyle hemencecik toplanırdı şimdi. Büyük boy bir tepsi bulup çıkardım dolaptan . Tam mutfaktan çıkıyordum ki bu sefer ikinci deli kesti yolumu.
- Birşey mi oldu Zühre?
- Birşey olmadı
-  Ee niye yolumu kapatıyorsun o zaman? İzin verde sofrayı toplayayım.
- Birşey olmadı. Çok şey oldu !
- Ne olmuş?
- Saf ayağına yatma kuzen ! Herşeyi gördüm.
- İyi ya aferin sana.
- Hafsaa !
- Ne var kızım. Zaten istediğin bu değilmiydi? Ne gördüysen gördün. Ne yapayım ben !
- Yeminle değiştin sen he! Eskiden inkar ederdin. Şimdi onuda yapmıyorsun. Bu Sina sana ne yaptı böyle..
- Ay valla bi senle bi onla uğraşmaktan bende şaştım iyice. Siz ikiniz delisiniz benide zıvanadan çıkardınız. Bana değil kendinize sorun bu kıza ne yaptık diye.
- Özgüven de yüklenmiş. Aferin enişteme bee. En azından işe yarar şeylerde katmış sana. Bardağın dolu tarafından bakmak lazım..
- Öyle.. Neyse çok konuşma. Gelde sofrayı toplayalım.
- Peki gelin hanımcım..
Sofrayı topladıktan sonra çay olana kadar halletmiştik bulaşıkları. Çayları servis ettikten sonra oturduk bizde. Muhabbetin tam yerinde gelmiştim. Bizim hakkımızda konuşuyorlardı. Konu nişandı. Sina askerden dönünce mi yapsak yoksa bu hafta mı yapsak diye konuşuyorlardı. Bu konuyu annemle daha önce konuşmuştum. Fikrimi biliyordu. Sina nın askerden dönmesini beklersek çok ileriye atmış olacaktık. Altı ay sözlü kalmanın garipliği bir yana nişandan sonra düğün içinde belli bir süre gerekiyordu. Sina temmuzda askerden dönecekti. Nişan o zaman olsa iki aydan önce düğün yapamazdık. Nerden baksan bir sene sürerdi bu iş. Üstelik bizim nikahımız da vardı. Boşuna beklemenin ne anlamı vardı ki. Evet bi acelemiz yoktu ama nikahlı olarak bu kadar uzun süre durmakta doğru değildi. Düğün olmasada helalimdi sonuçta. Uzatmanın anlamı yoktu. Belki bir haftaya yetişmesi çok zor olacaktı. Ama bir şekilde halledilirdi. Başka zamanda olsa aynı telaşe olacaktı sonuçta. Zaten salon tutmayacaktık. Tarihin de bir önemi yoktu bu yüzden.
Annem fikrimi bildiği için hiç karışmadım söze. Sina da karışmamıştı. Belliki benim gibi yanlış anlaşılmak istemiyordu. Konuşulanları dinledim. Herkes yetiştirmi diye tereddüt etsede uzatma taraftarı değillerdi. Nişanın bu hafta yapılması konusunda karar kıldılar. İşi sonuca bağlamadan bizede fikirlerimizi sordular. İkimizde aynı cevabı verdik.
- Siz nasıl uygun görürseniz.

Kınalı Parmak Wo Geschichten leben. Entdecke jetzt