Bölum 37🌓

243 25 14
                                    

Upuzun bir bölüm sizlerle. 3 bölüm bir arada. Yorum ve düşüncelerini bekliyorum. Ve yıldıza tıklamayı sakin unutma!😍

"Tanrım! Mia! Şu okları biraz daha sakin firlatamaz mısın? Tüm konsantrasyonumu bozuyorsun." Diyen Bianca'ya son okumu fırlatmak üzereyken cevap verdim. "Yanımda çalışmak zorunda değilsin. Eğer okları fırlatma şeklim dikkatini bu denli dağıtıyorsa demek ki daha fazla çalışman gerekiyor. Yoksa kendine nasıl koruyucu diyebilirsin?" Dedim sakin kalmaya çalışarak. Söylediklerimin moralini bozduğunu suratını aşamasından anlayabiliyordum. Ama benim de dayanma sınırım vardı. Ve Bianca bu konusmayi birkaç kezdir tekrarlıyordu. Üstelik hayatim bu kadar karmakarışikken hic kimse cekilmiyordu. Yalnız kalmaya ve kafamı dağıtmaya ihtiyacım vardı. En önemlisi hakkım vardı. Yoksa bir sonraki günlerimi nasıl planlayabilirdim. Ayrıca benim dünyam onun hallerini kurduğu hayat kadar kolay değildi. O bu akademiden sonra onurlu bir hayat hayal ederken, ben bu evreni nasıl idare edebileceğimi düşünüyordum ki kontrolünü sağlamam gereken hayatlar içerisinde Bianca'nın hayatı da vardı.

Elindeki okla yayı bırakarak gitmeye hazırlandı ama bir an durarak vazgeçip arkasını döndü ve, "Değişiyorsun Mia." Dedi ben okumu fırlatmak üzereyken ve söyledikleri durmama neden oldu. Ona bakmıyordum. Konuşmaya devam etti, "Seni ilk tanıdığım zamanki Mia değilsin. Yani... En doğru tabir ne bilmiyorum. Ama... Daha soğuk ve uzaksın. Mesafeli oldun ki eskiden pek çok şeyini paylaşırdın. Gün geçtikçe hissizlesiyor gibisin..." Gitmeden önce kurduğu son cümle kaslarımın çatışmasına sebep oldu, "Artık daha az gülüyorsun Mia. Ama... Unut gitsin." Deyip arkasını hızla dönüp giderken aynı anda okumu fırlatmıştım ama hedefi es geçip arkadaki ağaca saplanmıştı.

Ne yani? Söyledikleri beni etkilemiş mıydı? Dediği gibi hissiz ve daha az gülen birine mi dönüşüyordum ama daha yakın zaman da Aaron bunun tam aksini iddia etmemiş miydi? Herkes beni kendince bir yere konumlandırıyordu fakat kimse beni anlamıyordu. Evet, biliyorum. Birini anlamamak bu evrenin altın kuralıydı.

"Çok iyi bir atış sayılmaz ne dersin?!" Diyen Jeff'e şaşkınca bakıp bir adım geriledim. Şaşkınlığım onu uzun zamandır görmemiş olmamdan, daha doğrusu ortadan kaybolmasından kaynaklandı. O günden sonra onu bir daha serada görmemiştim. Hiçbir yerde de karşılaşmamıştık. Doğrusu Onun hakkında pek bir bilgim yoktu. Jeff, yüzünde büyük bir gülümsemeyle oku sadaktan alarak yayına yerleştirdi. Bunu yaparken gülümsemesi yavaş yavaş silinmiş yerini ciddiyete bırakmıştı. Birkaç saniyelik odaklanmanın ardından bıraktığı oku tam ortadan vurmuş, benim attığım okun tam üzerine denk getirmişti. Yüzümde beliren belli belirsiz gülümsemeyle, "Tebrikler!" Dedim.

"Ah, teşekkürker hanım efendi." Dedi elini göğsüne götürüp eğilerek selam verdiğinde gülümsem sırıtmaya dönüşmüştü. Gerçekten kibar biriydi.

"Seni burada gördüğüme şaşırdım. Uzun zamandır ortalarda yoktun." dedim yandan bir bakış atarak.

Elindeki yayı kenara bırakarak kendini yere atıp oturdu. Ben de elimdeki yayı bırakıp onun yanına oturup bacaklarımı karnıma doğru çektim. Ellerimle bacaklarımı sabit tutmaya çalışarak başımı Jeff'e çevirdiğımde, "Uzun süredir akademiye uğramayan sen misin ben mi?" Dedi.

"İkimizde olabiliriz. Sanırım hep denk gelmeyecek şekillerde görevlere çıkıyoruz." Dedim.

"Akademi dışında fazla göreve çıkan sensin. Benim evime gitmem gerekti. Bir süredir başka şehirdeydim." Diyerek devam etti, "Lord Wilson sana fazla güveniyor olmalı. " dediğinde kaslarımı istemsizce havalandirdim ve "Neden oyle düşündün. Bence abarttın şu an. Aaron, Deena, Gino ve birçok kişi bunlar da akademi de çok durmuyor." Dedim itiraz ederek.

KORUYUCUHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin