Bölüm 20🌓

1K 125 30
                                    

Etrafımda telaşla dönerken, başımı hızla sağa sola çeviriyordum. Neydi o ses? Kimindi? Yanılmış olma ihtimalim var mıydı? Ama herkes duymuştu. Aaron, Alden onlar için çok endişeliydim. Neden bunca saat hiç haber yoktu? Çıldıracaktım.

Arkamdan kolum sertçe kavrandı ve geriye doğru çevrildim. Hazırlıksız yakalandığım için sendelemiştim. " Sen... Ne yaptığını sanıyorsun?" cevap dahi veremeden mağaranın içine doğru savrulmuştum. Deena hala konuşuyorsu, "Her ses duyduğunda mağaradan çıkacak olursan, başımıza neler gelir, biliyor musun?!" bu kez sesini yükselmişti. Görünüşe bakılırsa da baya öfkeliydi.

Hızla kolumu geri çektim. "Bilmiyorum! Yaşamadan da bilemeyeceğiz öyle değil mi? Tanrı aşkına burada daha ne kadar bekleyeceğiz. Çünkü ben çıldırmak üzereyim. Dışarıda ne oluyor bilmiyorum. Lord Wilson'ı geride bıraktık. Aaron gideli kaç saat oldu. Orada tuhaf şeyler dönüyor. Ve sen her ses duyduğumda dışarıya çıkamayacağımı söylüyorsun!" sinirle yüzümü sıvazladım ve bana afallamış suratla bakan Deena'ya daha çok yaklaştım, "Artık burada beklemeyeceğim. Sen!.." işaret parmağımı önce Deena'ya, sonra da Gino'ya salladım, "Ve sen! Sakın beni durdurmaya kalkmayın. Bu kez işime karışmanıza asla izin vermeyeceğim."

Burnumdan soluyordum. Sinirlerim iyice gerilmiş ve yıpranmıştı. Bu belirsizlik beni fazla öfkelendirmişti. Kimseye aldırmadan bir hışımla arkamı döndüm, biraz zorlayarak sarmaşıkları geçecek kadar kaldırdığım anda, burun buruna geldiğim kişiyle şok geçirdim. Olduğum yerde çakılı kalırken gözlerimi kırpmadan ona bakıyordum.

Aaron...

Gözlerimle onu taradım. Yaralanmış olma ihtimalini tarattım. Saçları dağılmıştı ve gözleri yorgun bakıyordu. Silahları yanındaydı ama okların ucunda belli belirsiz kan izleri vardı. Ayakları çamur olmuştu, bacağının bazı yerlerine de sıçramıştı. Onu bu şekilde birden karşımda gördüpüm için tuttuğum nefesimi yavaşça geri verdim. Bitkin görünüyordu ama yara almamıştı.

Rahatladım.

Aklıma birden Alden geldi. Eğer onun yanına gittiyse o da gelmiş olmalıydı. Gözlerim araksına doğru kaydı. Onu aradım. Omzunun üzerinden arkaya bakarak Alden'ı görmeyi umdum ama yoktu. Hiç kimse yoktu. Tek gelmişti.

Konuşmadan, ağır adımlarla yanımdan geçerek içeriye geçti. Diğer koruyucular Aaron'u görünce aralarında konuşarak yanına ilerlediler. Hep bir ağızdan konuştukları için kimse kimseyi anlamıyordu. Bense bu olanların hiçbirini anlamlandıramıyordum.

Aaron, Deena ve Gino'ya da bir bakış atarak aşağıya koruyıcuların yanına indi. O ikiside Aaron'un peşimden indiler. Ben üzerimdeki şaşkınlığı atar atmaz onlatın peşinden indim. Şimdi herkes onun ağzından dökülecek kelimeleri bekliyordu. Ne olmuştu? Neden tekti? Alden neredeydi?

Sıkıntılı bir nefes alarak herkese hitaben konuşarak, "Hepiniz dinlenin. Yarın sabah akademiye geri dönüyoruz." dedi. Koruyucular kendi aralarında bakışırlarken, ben daha fazla dayanamayarak "Lord Wilson nerede?" dedim. Konuşmam üzerine baygın bakışlarını bana çevirdi. Herkes sessiszliğe bürünmüştü. Demek benim gibi onlarda merak ediyorlardı.

"Akademiye dönme kararını veren oydu. Keşfe başka zaman çıkacağız. Sizi yarın akdemiye götüreceğim..." konuşmasında devam etmesine izin vermeyerek, "Sana bunu sormamıştım, Başkan Aaron. Lord Wilson nerede? Sadece bunu söylemek için seni yanımıza gönderiyor ama bizi keşfe çıkaran kişi ortalardan kayboluyor. Yoksa o bizden önce mi akdemiye gitti?" diyerek kısa biran bekledim "Ama o bunu yapacak biri değil. O halde söyler misin, Aaron. Lord Wilson neden burada değil? Ona bir şey olmuş olma ihtimali var mı?" cümlemi tamamlarken sonlara doğru sesim titremişti. O akademiye dönme kararı vermişti ama kendisi yoktu. Bu endişelenmeme ve aklımda türlü türklü düşünceler kurmama sebep oluyordu.

KORUYUCUOnde as histórias ganham vida. Descobre agora