Bölüm 36🌒

228 24 9
                                    

Sonunda dayanamayarak, "Başını sürekli belaya soktuğum için üzgünüm..." Dediğimde uğraştığı şeyi bırakarak bana döndü. Konuşmaya devam ederek,"Biliyorum, işler böyle ilerlemez fakat bizi tüm bu canlılardan ayıran özelliğimiz ne biliyor musun?" Dediğimde beni pür dikkat dinliyordu. Ona gayriihtiyari bir adım daha yaklaşarak, "Vicdanımız. Bizi diğer tüm ırklardan ve canlılardan farklı kılan duygu. Ama saflık derecesindeki vicdandan bahsetmiyorum. Her canlıya karşı ölçülü vicdan. İşte bunu her ırk yapamaz Aaron. Bunu sadece biz yapabiliriz." Dedim.

Bir şey söyleyecekmiş gibi ağzını açtı ama vazgeçerek sustu. Yüzünde yarim bir gülümseme oluşurken, " Bizim başımız her an beladadır Mia. Bizim var olma amacımız bu. Vicdan meselesine gelirsek, seni tanıdıkça tanımadığımı fark ediyorum. Bazen mantıklı bazen duygusalsın. Yani tam sendeki üstün mantık dizilimine sahit olduğum bir anda," eliyle işaret yaparak "Puff..." deyip başını bana eğerek devam etti. "Mantık balonunu vicdan iğnesiyle söndürüyorsun." Dediğinde şaşırdım. "Bak, bu evrende hayatta kalmak herkesin harcı değil. Senin kadar vicdanlı olmakta bu evrene ait bir duygu değil. Yani aksine vicdan her canlıda bulunmadığı gibi her insanda da bulunmaz. Vicdan ve mantığı doğru orantıda yönetmek ise önder kişilere ait bir özelliktir. Bu sebeple bizim gibiler ya vicdanlı olur ya da mantıklı." Başını geriye doğru kaldırarak gözlerini bana kitledi ve "Öyleyse... Sen mantığınla vicdanını birlikte yönetebilir misin Mia?" Dedi.

Önderlik, liderlik neye göre olunurdu? Insani yönetici yapan duydu neydi? Bunu nasıl anlayabilirdi? İçimde anbean büyüyen örgütleme arzusu bunun bir gösterdi olabilir miydi? Yoksa fazla vicdanlı olduğum doğru muydu? Yani... Ben mantığı ile vicdanını birlikte yönetemeyen biri miydim?

Tüm düşüncelerimle başımı olumsuz anlamda istemsizce salladım.

Yoksa yükselmek isterken dibi mi boyluyordum?

Ormanın içinden bize doğru gelen ayak sesleriyle Aaron ile konuşmamız tamamen son bulmuş henüz görüş alanımıza giren Alden'a bakışlarımızı çevirmiştik. Alden, ayağına takılan birkaç ot parçasını silkelerken, "Hangi yönü takip ettikleri konusunda iki tahminim var." Deyip yanımızda durdu.

"Yani iki seçeneğimiz var, öyle mi?" Dediğimde başını olumlu anlamda salladı ve "Hâlâ takip etme konusunda kararlıysan, fikrin değişmediyse gidilecek iki yönümüz var Mia." Dediğinde değişmedi manasında başımı salladım. "O halde peşimden gelin!"

Hepimiz yer yer kan izlerinin ve çarpışma ya da dövüşme izlerinin olduğu tarafa doğru ilerlemiştik. Göz ucuyla arkama baktığımda geldiğimiz yol çoktan gorus alanımızdan çıkmıştı. Oklarımızı yaylarımıza yerleştirmiş her an karşımıza çıkma ihtimali olan tehlikeye karşı hazır ve dikkatli ilerliyorduk. Alden'ın söylediği yere geldiğimizde durmuştuk. Eliyle işaret ederek,"Burası ve şu yoldan gittikleri konusunda kararsız kaldım. Her iki yoldan da ilerledim fakat izlerin bittiği kısmı bulamadım. Yani, ya iki yoldan da ilerleyecek kadar çoklardı ya da bir yönden gelip öbür yöne gittiler. Sonuç aklımızı bulandırmasın diye bu iki yolda ayrılmamız gerekiyor." Alden gözlerini bana sabitleyerek, "Ben başımın çaresine bakma konusunda k3ndime güvendigime göre ki eminim sizlerde öylesiniz fakat sizde aklım kalmaması adına ben bu yönden, siz ikiniz diğer yönden izleri bir süre takip edeceğiz. Eğer yarım saatin sonunda bir şey bulamazsanız bu noktaya geri geliyorsunuz. Diretmek yok, inatlaşmak da. Anlaşıldı mı?" Dediğinde Aaron ve ben onu onayladık. İnatlaşmak yoktu. Umarım o her kimse zamanında bulabilir ve onu kurtarabilirdik.

Aaron'la birlikte takip ettiğimiz izlerin sonu bizi bir yol ayrımına daha düşürecek cinstendi. İzlerin hangi yönde gittiği konusunda kararsızdım ve birkaç dakikadır bunun tartışmasını yapmaktan yorulmuştum.

KORUYUCUWhere stories live. Discover now