Bölüm 31🌕

405 29 35
                                    

Uzun aradan sonra;

'Keyifli okumalar'

Nihayet yolculuğumuz bitmiş Troena'ya giriş yapmıştık. Atın üzerinde ne ağır be hızlı ilerlerken etrafıma şöyle bir bakındım. Şehrin içinden değil ormanın patika yolundan direkt sarayın bulundu yere gidiryoduk. Başta hissiz olan bedenim adım adım yaklaşırken yerini tuhaf, oldukça tuhaf, daha önce hiç kapılmadığım duygulara bıraktı. Istemsizce gözlerimi kapattım. O an kalbimin çok hızlı atmaya başladığını fark ettim. Sonra daha ve daha hızlı attı. Tanrım! Bu duygu neydi? Sanki evini kaybetmiş ama yeniden yolunu bulmuş çocuk heyacanı gibi... Evet, tam olarak böyle bir histi.

Bu hissin verdiği dehşetlikle gözlerimi aniden açtım. Yaşadığım duygunun beni ele geçirme korkusu tüm bedenimi sarmıştı. Saçmaydı! Ama mümkündü. Ya kendimi kontrol edemezsem? Ya tüm hayatım bir anda alt üst olursa? Bu düşüncem histerik sekilde gulumsetti beni. Her şey yerli yerindeymiş de tek sorun buymuş gibi...

Alden atı durdurduğunda etrafıma gelişi güzel bakındım. Ormandan çıkmamıştık ama artık etrafımızda ağaç yoktu. Büyük çalıların ve yer yer irili ufaklı taşlarin bulunduğu bir alandı. Alden attan indiğinde yönümü devasa saray surlarına cevirdim, taştan duvarlar adeta 'buraya girmeniz imkansız' der gibi önümüzde dikiliyordu. Alden attan inmeme yardım ettiğinde Aaron ve Silvia'nin buraya gelmediklerini fark ettim. Üzerimi düzeltirken, "Silvia ve Aaron nerede?" Dedim. Aslında şaşkındım.

Nereye kaybolmuşlardı?

"O ikisinin başka görevi var."

"Fakat bu Aaron'u da ilgilendiren bir konu."

Yorgun gri gözleri beni bulduğunda "Onu ilgilendirmiyor. Aaron yoktu." Dedi.

"Yoktu?!"

Atını bağlamak yerine ormana doğru çevirdi ve boynunu okşadıktan sonra kalçasında vurarak karanlık ormanda doğru uzaklaştırarak kaybolmasina sebep oldu. "Napıyorsun?"

"Geri gelecek." Derken devasa duvarların önüne doğru adımladı. Oradan nasıl girecrğimizi düşünürken aklımdaki sorulara yanıt arıyordum.

"Wilson," başını bana dönecek gibi oldu ama dönmedi. Önündeki taştan surda elini gezdirmeye başladığında bir seyler arıyor gibiydi. "Neler döndüğünü bilmeye hakkım yok mu?" Dedim kollarımı birbirine bağlarken. Açıkçası sinirleniyordum.

Elini duvardan çekti ve bana döndü. Gülümsedi. Çok güzel gülümsüyordu. "Sinirlenince muhteşem görünüyorsun." Gözlerimi devirdim ve ellerimi çözüp sağ elimi havada Alden'a doğru sallayarak 'uzatma' imasında bulundum.

Ama...

Söylediklerinden etkilendiğim bir gerçekti...

O bana ne söylerse etkileniyordum

Alden beni etkiliyordu.

Nefesini dışarıya verirken "Kendini hiçbir zaman tam anlamıyla bana bırakmayacaksın değil mi?" Benden ziyade kendine hatırlattığı bir soru gibiydi. Yine de cevap verdim. "Söz konusu kendim olduğunda kararları başkalarına bırakmam mümkün değil. Ayrıca ucu bana dokunan kararları ve planları bilmeye kesinlikle hakkım var."

"Senin için başkası olduğum müddetçe bir sonumuz olmaz. Bi başlangıcımız da olmaz..."

Ne demek bu şimdi?

"Aaron konusuna gelirsek onu bu işten uzaklaştırdım. En son yaşanan olayda yanında kimse yoktu tektin korkmuştun ve bunları yaşadın-"

Sözünü keserek, "Ne kadar kolay söylüyorsun!" Sesim biraz yükselmişti. "Aaron kolayca bu işten ayrılabiliyor ki bence sıyrılmasinda bi problem yok. Ama ben neden buradayım? Bu durumdan ben niye bu kadar kolay kurtulamadım. Öyleyse Onlar neden bizimle geldi. Ayrıca! şu an neredeler?"

KORUYUCUWhere stories live. Discover now