46. BÖLÜM: AY TUTULMASI

En başından başla
                                    

Soğuk bir kış gününde, bana verdikleri ismin anlamını taşıdığımı bundan yıllar önce gözüme çarparak öğretmişlerdi. İnsanın içini cız eden duygu soyadıma yansımış ve beni derinden etkilemeyi başarmıştı. Hayatım boyunca bunun bu şekilde devam edeceğini sanırken birden keskinlik sona ermişti.

Ben, Eflâl Hancıoğlu olmuştum.

Bana herhangi bir anda 'Evleneceksin.' deselerdi pek fazla umursamazdım ama yaklaşık yarım saat önce parmağıma alelacele takılmış bir yüzük taşıyordum. Sonumu nasıl değiştireceğinin farkındaydım ama buna değeceğini hissedebiliyordum. Tüm engellere rağmen Özgür ile bu yolu yürüyecektim.

"Bu ne demek oluyor Oğuzhan!" diye bir ses yükseldi, Timuçin Hancıoğlu'ndan. Aynı soyadı taşıdığım bir aile üyesinin bu habere sevinmeyeceğini zaten tahmin edebiliyorduk.

Üzerinde mıhlanmış bakışlarım yeniden Özgür'ü bulduğunda dedesine baktı.

"Eflâl artık benim eşim ve adıma ait olan bütün mal varlığımı onun üzerine geçirme kararı aldım."

Özgür'ün dilinden dökülen sözcükler birer cam kırığı gibi zihnimde batıyordu. Canımı acıtmayan ve kanatmayan bu metinler ileride yerinden sökülüp kanamasına yol açacaktı. Dudaklarımın kenarları acıyan ruhuma rağmen yukarıya doğru kıvrıldığında sağ elimin tırnaklarını avucuma batırdım.

Parmak uçlarımda hissettiğim sıcak sıvının son olmayacağının farkındaydım.

Özgür'ün bakışları yavaşça elimde gezinirken gözlerindeki mutlu ifade yerini farklı bir kişiliğe bırakmıştı. Başını hafifçe eğdi ve kürsüden inerek dedesine doğru ilerlemeye başladı.

"Tebrik etmeyecek misin?" diye sordu, karşısındakinin umursamayacağını bile bile. Timuçin Hancıoğlu çenesiyle beni gösterdi ve dudaklarına sahte bir gülümseme yerleştirdi.

"Karını da al git."

Özgür yumruk yaptığım ele uzandığında avcumun içindeki sıvının ona bulaştığını fark ettim. Bir hışımla olduğumuz yerden ayrılırken aramızdaki sessizlik ürkmeme neden oluyordu. Avuçlarımın içine sinmiş kanın kokusu benliğimin ıssız derinliklerine bulandı. Ağır ve hızlı adımlarla aracın önüne varıp durakladığımızda Özgür ellerimizin ayrılmasını sağladı. Bakışlarım kırmızı renge kayarken Özgür'ün parmaklarıyla sarmalandı.

"Bunun olacağını ve ileride bizi nelerin beklediğini ikimizde çok iyi biliyoruz Eflal fakat senden tek bir isteğim var. Ne olursa olsun güçlü olacağına bana söz ver."

Birbirine yapışmış dudaklarım güçlükle ayrıldı ve ruhumdan geçen sözlere aykırı davrandı. "Söz veriyorum."

Özgür, duyduğu sihirli sözcüklerden sonra yaralanmasına sebep olduğum elimin parmak boğumlarını dudaklarını yaklaştırdı ve derin bir öpücük kondurdu. Yaptığı hareket karnımda belli belirsiz bir karıncalanmanın oluşmasını sağlarken gözlerimin kapanmasına izin verdim.

"Çok yazık olacak." dedi, Lâl.

Ruhumdaki sesi zihnimin en orta yerinde yankılanmaya başladı. Varlığı, artık yokluğundaki zaman kadar canımı acıtmaya başlamıştı. Zamansız serzenişleri bütün zihnimi işgal ediyor ve yürüdüğüm yolun bana zarar verdiğini göstermeye çalışıyordu.

"Mekâna geçmek ister misin?" diye sordu, Özgür. Göz kapaklarım hafifçe aralanırken kafamı belli belirsiz salladım. Ön koltuğa oturup başımı cama çevirdiğimde derin bir nefes aldım. Çıktığım bu yolda yalnız değildim ve başımıza ne gelirse aynı kalbe değeceğinden emindim.

ANDROMEDAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin