ölümcül kalış.

547 113 319
                                    

Selamlar selamlar selamlar, ben ava. Zaten biliyorsunuz, hop nasıl giriş yaptım? Jilett.

Çok uzun bir bölüm sizi bekliyor, umarım sıkılmadan okursunuz. Şahsen elim kırıldı yazarken ama değer.

OY VERMEYİ UNUTMA ŞEKERİM, HADİ BÖLÜME.

Jimin:

Yoongi gideli saatler olmuştu, koca sarayda yalnızca ben ve Tanrıçalar kalmıştı. Saray bu kadar boşken gerçekten garip hissetmiştim, normalde başımı kaldırdığım yerde asker görüyorken şimdi boşluk olması beni geriyordu.

Derin bir nefes alarak kağıdıma bakmış, Yoongi gideliden beri çizdiğim portreyi süzmüştüm. Aklımda kaldığınca Yoongi'nin o güzel sırtını ve belini çizmiş, son rötuşleri de yaptıktan sonra dudaklarımı istemsizce kıvırmıştım. "Savaştan geldiği zaman göstereceğim, bu sefer saklamayacağım." Emin bir şekilde ayağa kalkıp kağıdı diğer çizimlerin yanına koymuş, gözlerimi kısmıştım birkaç saniye. "Hatta hepsini göstereceğim, her gece gözlerini hayal edip onu nasıl kağıda aktardığımı anlatacağım."

Bu sefer kendime güveniyordum, artık bunu saklamaktan bıkmıştım. Dün gece öylesine cesaret ile dolmamı sağlamıştı ki savaştan geldiği gibi onu odama çekecek, üzerindeki korumalıkları bile umursamadan dudaklarına atılacaktım. Yoongi eşimi Dünya'da bulmamı ve onunla Araf'da mutlu bir şekilde yaşamamı istemişti, bulmuştum, eşimi Dünya'da bulmuş ve Araf'da onunla durmaya devam etmiştim.

Benim eşim kesinlikle Min Yoongi olmalıydı ve bizi kimsenin ayırmasına izin veremezdim.

Onun bile.

Kaşlarımı çatarak gözlerimi hafifçe bahçeye doğru çevirmiş, derin bir nefes alarak sakin kalmaya çalışmıştım. Yoongi'nin beni reddetmesi ve onun eğlence ve rahatlık olarak gördüğü bu ilişkimizi bozmam fikri beni korkutuyordu, onu rahatsız etmek istemiyordum. Dünden öncesine kadar beni gerçekten kullandığını düşünürken, dün gerçekten de ellerime bir umut ışığı bırakmıştı adeta. Söyleyip kurtulmalıydım, gerçekten artık düşünmek istemiyordum.

Hâlâ bahçeyi süzdüğüm sırada camımın altından koşarak geçen siyahlar içinde bir beden görmemle anında gözlerim büyümüş, başımı eğerek mırıldanmıştım. "Neredeyse tüm askerler savaşa gitmemiş miydi?" O koşan kişinin bir erkek olduğuna yemin edebilirdim.

Derin bir nefes vererek arkama doğru dönmüş, dış kapıma ilerlerken dışarıda bekleyen askere doğru bağırmış ardından kapıyı aralamıştım. "Bay Jooha bahçede bir-"

"Ne, bahçede bir ne?" Sehun sırıtarak elinde tuttuğu kanlı bıçağı bana doğru sallamış, kıkırdamıştı. Kapımın önünde bekleyen askeri çoktan öldürmüştü.. Nasıl, neden böyle bir şey yapmıştı?

"Se-sehun, ne yapıyorsun sen burada?" İstemsizce titreyen sesim yüzünden geriye doğru adımlamış, devam etmiştim. "Buraya nasıl girdin?"

"Çıt bile çıkartırsan seni burada öldürürüm, sakın kimsenin bizi duymasına izin verme. İçeri yürü, hızlı ol." Sert sesi yüzünden kaşlarımı çatarak içeri girmiş, bana doğru tuttuğu bıçağı hiç bozmayarak üzerime doğru yürümüştü. "İnsanlar için çabalayacağını söylemiştin ancak bakıyorum ki binlerce insanı öldüren Min Yoongi'ye tapıyorsun." Sinirle bana baktığında sertçe yutkunarak başımı iki yana sallamış, bana tuttuğu bıçaktan korktuğum için başımı hafifçe geriye yaslamıştım.

"Yanılıyorsun." Dudaklarımdan zoraki çıkan kelime yüzünden çenemi kasmış, tam bu sırada Sehun'un üzerine bastığı çizimimi görür görmez yere doğru çökmüştüm. "Ayaklarını çek!" Yoongi'nin en sevdiğim çizimlerinden birisi olduğu için hızla kağıdı ellerim arasına almış, yaptığım hareketi fark ettiğim anda büyük gözlerle bana acıyarak bakan Sehun'a dönmüştüm. "Lanet olası, bir de onu mu çiziyorsun? Beynini yıkamışlar, sana Dünya'da verdiğim ders sanırım yetmedi?"

apollon - taekook. ✓Where stories live. Discover now