araf.

610 140 131
                                    

oy vermeyen kitabın finalini göremiyormuş, yuh.

tanıdık koku.

tanıdık sesler.

tanıdık bir his.

bulunduğum, üzerinde uzandığım yatak benim yatağımdı. Tek bir fark vardı, o da bu yatağın bambaşka bir evrende bulunuyor olmasıydı.

Araf, burası gerçekten Araf'dı.

Yavaşça gözlerimi aralayarak bembeyaz olan tavanı birkaç saniye süzmüş, tamamen uyuşuk olan bedenim yüzünden kaşlarımı çatmıştım hafifçe. "Ah.." Gözlerimi iyice açmaya çalışırken kendimi delicesine zorlayarak kollarımı kaldırmış, elimi alnıma yerleştirirken hissettiğim zayıflıkla şaşkınca bedenimi süzmüştüm.

Artık insan bedeninden tamamen arınmış, Tanrı bedenime geri dönmüştüm. Apollon'un fiziği, görünüşü geri gelmişti. Ben şimdi gerçekten Taehyung olabilmiştim.

Birkaç dakika daha hareket edemediğim için beklemiş, sonunda kendine gelen bedenimle yataktan ayaklarımı sarkıtarak oturur pozisyona gelmiştim. Tahminimce masmavi olan gözlerimi etrafta gezdirmiş, yüzümü hafif bir gülümsemenin sarmasına izin vermiştim. "Uykumda bile odamda tek bir şey değiştirmemişler." Derken sonunda ayaklanmış, zorlukla yürürken büyük pencereme doğru yürümüştüm.

Pencereden baktığım anda yürüyen onlarca askerle dudaklarımı aralamış, onlardan gözümü çekip tam benim karşımda duran süs bahçesini incelemiştim. İçinde güzel bir çardak ve onlarca çiçek vardı. Zoe ile neredeyse her gün oraya gider ve çiçek uzmanı olan öğretmenlerden bir sürü çiçek ismi öğrenirdik. Bazen topladığım nadir çiçekleri Jeongguk'a götürür, saklaması için ona verirdim.

Jeongguk, o neredeydi?

Sonunda tüm gerçek yüzüme vururken şokla başımı kapıya doğru çevirmiş, titremeye başlayan ellerim yüzünden derin bir nefes almıştım. Korkuyordum, yanımda Jeongguk olmadan sarayın koridorlarında yürümek işkenceden farksızdı benim için.

Birkaç saniye olduğum yerde beklerken başımı iki yana sallamış, gelen ani güvenle hızlı adımlarla kapıyı açmıştım. Açtığım gibi gördüğüm onlarca korumayla şaşkınca gözlerimi kırpıştırmış, aynı şaşkınlık ile bana bakan korumaları incelemiştim bir süre.

"Apollon Taehyung, prensimiz, sizi yeniden burada canlı bir şekilde görmek çok büyük bir onur! Gittiğiniz günden beri narin bedeninizi korumaya yemin etmiş askerleriz!" Tüm korumalar anında önümde eğilirken kaşlarımı kaldırmış, elimi havaya doğru kaldırıp sallarken yutkunmuştum. "Ha-hayır durun, eğilmenize gerek yok." Dememle anında şaşkınca bana bakmışlar, ardından anlamsızca birbirlerini süzmüşlerdi. Sizi aptallar, yıllarca Dünya'da yaşadıktan sonra bu tür hareketlere anında alışamazdım.

Hepsi yavaş yavaş ayağa kalkarken araladından biri bana doğru adımlamış, beni selamladıktan sonra konuşmuştu. "Bugün geleceğinizi bilmiyorduk, Prens Yoongi sizi hemen getirmişe benziyor." Gözlerimi kısarak onu dinlediğim sırada koridorun sonundan koşturma sesi duyduğumda anında korumalar önüme geçmiş, hemen arkasından duyduğum tanıdık çığlıkla hızla korumaları aşıp öne çıkmıştım. "Taehyung!!"

"Zoe!!" Onun gibi mutlulukla bağırırken kollarını hızla bana sarmış, beni sıkıca sarıp sarmalarken başını omzuma yaslamıştı. "Küçük kardeşim benim, bebeğim, Ana Tanrı aşkına.. Seni o kadar özledim ki!" Sıkıca sarılmaya devam ederken dediğiyle gülümsemiş, başımı hafifçe sallamıştım. "Ben de seni çok özledim abla.." Gözlerimin dolduğunu hissettiğim için anında başımı eğmiş, boynuna iyice yaslanarak hafifçe burnumu çekmiştim.

apollon - taekook. ✓Where stories live. Discover now