Bölüm 23

45 3 4
                                    

Keyifli okumalar!

Gözlerimi, omuzlarımın sarsılmasıyla açtığımda karşımda Gamze'yi gördüm, "Kahvaltı hazır, hadi gel." Yavaşça doğrulup yataktan kalktım ve Gamze'yi arkamda bırakarak mutfağa geçtim.

İçeri uyku sersemi bir şekilde girdiğimde herkesin masada oturmuş olduğunu gördüm. Gamze de arkamdan gelip masaya oturunca gidip yanına oturdum. Masadaki kahvaltılıklara dalgın bir şekilde bakarken, "Bu hal ne be uykucu!" diye bağırdı Murat gülerek. Murat'a ters bir bakış attım ve önüme gelen saçlarımı geri attım.

Masa bugün çok sessizdi. Bunda dün yaşadığımız olayın etkisi olduğunu düşünüyordum. Sessizce kahvaltımızı yaptık ve masayı toplayıp odalarımıza geçtik.

Çalışma masasına oturmuş telefonuma baktığım sırada, Rüya'nın bana seslendiğini fark ettim, "Pınar, biraz dolaşalım mı?" Açıkçası "Hayır" diyemeyecektim. Otur otur çok sıkılmıştım. Telefonu masaya bırakıp ayağı kalktım ve "Olur, biraz yürür geliriz." Dedim.

Daireden çıktığımızda bir süre sessizce yürüdük. Rüya sessizliği bozarak "Sence ciddi miydi?" diye sordu. Kimden bahsettiğini anlamıştım fakat anlamamış gibi yaparak "Kim?" diye sordum. "Özgür," dedi ve adımlarını durdurup sorusunu tekrar etti, "Sence ciddi miydi?"

Durdum fakat arkamı dönmedim. Omzumun üzerinden Rüya'ya baktım ve "Bilmem." Dedim durgun bir sesle. Rüya yanıma geldi ve elini omzuma koyup "Neden umursamıyormuş gibi davranıyorsun?" diye sorunca, "Çünkü umursamıyorum!" diye sertçe cevap verip omzuma koyduğu elini ittim.

Sorularından kaçmak için hızlı adımlarla yanından uzaklaşmaya çalıştım. Fakat tabii ki de olmadı. Arkamdan gelirken "Neden kaçıyorsun?" diye sorup duruyordu ama cevap vermiyordum. Çünkü gerçekten neden kaçtığımı bilmiyordum. Aslında kaçmıyordum, sadece susmak istiyordum. Konuşmak istemiyordum.

Adımlarımı daha da hızlandırdığım sırada hemen çaprazımda olan kapıdan "Aptalsınız! Aptal!" diye bağırarak bir kadın çıktı. Bir anda irkilip durduğum sırada kadında bizi fark etmişti. Bizim yaşlarımızda, sarı saçlı, yeşil gözlü, siyah gömlekli ve siyah pantolonlu olan kadın bu Dünya'dan değilmiş gibiydi. Gözlerinin yeşili, daha önce hiç görmediğim bir şekilde parlıyordu.

Kadın bize şaşkın bir şekilde bakarken, arkasından bir adam söylenerek odadan çıktı. "Git Kartal'a söyle ne söyleyeceksen. Ben girdim sanki koordinatları!" diye bağırdı fakat bizi görünce o da bir anlığına sustu.

Kadın derin bir nefes alıp "Her neyse." Dedi ve ardından Rüya'ya doğru baktı. "Rüya, yanında ayna var mı?" Diye sorunca geçirdiğim şok nedeniyle az kalsın bayılacaktım. Bu kadın kimdi, Rüya'yı nerden tanıyordu, bu insanlar kimdi?!

Ben aklımdaki sorulara cevap verirken, Rüya cebinden küçük bir ayna çıkartıp kadına uzattı. Kadının ona ismiyle seslenmesini garipsememişti. Kadın elinde aynayla yürümeye başladı ve bizden uzaklaştı. Rüya, kadının arkasından "Geri getireceksin değil mi?" diye bağırınca, kadın da umursamaz bir şekilde "Kesinlikle!" diye bağırdı.

Yanımızda duran adam ellerini beline koydu ve kafasını iki yana sallayarak Rüya'ya baktı, "Getirmeyeceğinden emin olabilirsin." Cümlesi bittikten sonra neredeyse gözden kaybolmuş olan kadına "Hey, dursana!" diye seslendi. Ardından koşarak yanımızdan uzaklaştı.

Çoktan yanımızdan gitmişlerdi fakat ben daha yeni yeni kendime geliyordum. Kendime geldiğimde dairemizin önüne gelmiştik. Rüya tam kapıyı açacakken kolunu tuttum ve "O insanlar kimdi ve seni nasıl, nereden tanıyorlar?" diye sordum. Sorumu sormamla Rüya'nın yüzünün rengi gitmesi bir oldu.

"Hiç... Nereden tanıyacaklar..." dedi kekeleyerek. Ardında yapmacık olduğu çok belli olan bir kahkaha patlattı ve "Ay çok komiksin Pınar ya! Allah aşkına nereden tanıyacaklar beni?" dedi.

Sorularıma cevap vermeyeceğini anladığım için gözlerimi devirerek kapıyı açtım ve içeri girdim. İçeri girer girmez burnuma gelen koku, beni mutfağa kadar götürdü. Mutfağa girdiğimde Özgür'ün fırının önünde eğilmiş olduğunu gördüm.

Hemen gidip arkasına geçtim ve kollarımı boynuna sardım. "Kurabiye mi yaptın?" diye sordum yüzümdeki kocaman gülümsemeyle. Boynuna sardığım kolumu tuttu ve "Hem de kakaolu." Dedi. Yanağına bir buse kondurdum ve "Mükemmelsin." Diye fısıldadım kulağına.

Fırının alarmı çaldığında geri çekildim ve ayağı kalktım. Hızlı adımlarla mutfak kapısının yanına gittim ve kapıyı yavaşça kapadım. Elindeki tepsiyi masaya koyarken "Neden kapadın?" diye sordu Özgür. Sandalyeye oturdum ve tepsideki kurabiyelerden birini aldım, "Yemesinler onlar."

Elime aldığım kurabiyeyi, sıcaklığını hesaba katmadan ağzıma attım. Kurabiyenin ağzıma girmesiyle çöp kutusuna koşmam bir oldu, "Yandım!"

Acı içinde bağırıp bir şişe dolusu suyu içerken arkamdan küçük bir gülme ses geldi. Şişeyi tezgâha koyup sandalyeme geri oturduğumda Özgür'e ters bir şekilde baktım ve söylenmeye başladım.

Söylenmeyi kestiğimde bir kurabiye daha aldım ve üfleyerek yedim. Aklıma gelen şey yüzünden lokmamı zorlukla yuttum. Karşımda oturmuş gülerek beni izleyen Özgür'e baktım, "Gitmek konusunda ciddi miydin?"

Sorumu duyunca gülen yüzü soldu. Oturduğu yerde dikleşti ve bakışlarını kaçırıp "Evet, gideceğim." Dedi. İstemeyerek "Ne zaman?" diye sorduğumda, "Bu hafta içi herhangi bir gün." Diye cevapladı.

Gerçekten bunu istiyor muydu, merak ediyordum doğrusu. İstiyorsa, neden istiyordu? Bir insan alıştığı, ailesi gibi gördüğü çevresini durup dururken neden bırakırdı ki? Cidden anlamıyordum ve sanırım asla da anlayamayacaktım.

Birden gülümsedi ve "Mavişiniz olmayacak yanınızda artık." Dedi. Cümlesini duyduktan sonra her ne kadar üzülsem de, onu kızdırmak istedim ve sırıtarak "Var ki bizim senden başka mavişimiz." Dedim.

Duyar duymaz gülüşü yine soldu ve rahatsız bir şekilde "Kim?" diye sordu. Masada duran bardaktaki suyu içerken cevabımı bekledi. Bu halini görünce daha fazla sırıttım ve tepsiden bir kurabiye daha aldım. "Fırat." Dedim, elimdeki kurabiyeyi büyük bir keyifle ağzıma atarken.

Cevabımı duyunca içtiği suyu yere püskürttü ve ardından şaşkın bir şekilde yüzünü ekşitip bana baktı. Ona gülerken "Hem onun gözleri daha mavi." Dedim. Bunun üzerine yüksek sesle küfretti ve ardından "Ben onunla aynı kefeye konabilir miyim?!" diye bağırdı.

Sandalyeden yavaşça kalkarken "Vallahi hiç kusura bakma." Dedim. Ardından söylenmeye başlayan Özgür'ü arkamda bırakarak mutfaktan çıktım. Odama girdiğimde, Gamze ve Rüya'nın yataklarında uzanmış telefonlarına baktığını gördüm.

Birkaç adım atıp çalışma masasında duran telefonumu aldım. Akşam olmak üzereydi ve ben telefonumu neredeyse hiç elime almamıştım. Büyük başarıydı doğrusu!

Telefonumu elime aldıktan sonra adımlarımı yatağıma yönelttim. Tam bu sırada kulağıma çok yüksek ve güçlü bir çığlık sesi geldi. Ses o kadar güçlüydü ki, kulaklarımı kapatıp yere eğilmek zorunda kaldım.

Kulaklarımı iki elimle birden kapadığım için telefonum yere düşmüştü fakat umursamaya zamanım olmamıştı. Ses birkaç dakika sonra sonunda kesildiğinde sağır olmuş gibi hissediyordum. Kulaklarım patlayacak gibiydi.

Zorlukla başımı kaldırdım ve kızlara baktım. Rüya da benimle aynı şekilde duruyordu, Gamze ise kulağını yastıkla korumuştu.

Benim kulağımı açtığımı görünce onlarda kulaklarını açtı. Bir süre birbirimize baktık. Ardından Rüya yüzünde korku dolu bir ifade oluştu, "Lanet olsun..." dedi bir şey anlamışçasına...

BÖLÜMÜN SONU

(Düzeltmeyi unuttuğum yazım hataları varsa kusura bakmayın lütfen<3)

TUTSAKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin