Bölüm 3

180 12 1
                                    

Keyifli okumalar!

Bazen delirdiğini düşünür ya insan hani, işte ben tamda o noktadaydım. Dakikalar önce burada kanlar içerisinde yerde yatan cesetten eser yoktu. Delirmiş gibi hissediyordum. Böyle bir şey nasıl olabilirdi?

Adımlarımı korkuyla geri çektim ve dışarı çıktım. Korkudan elim ayağım titriyordu. Sırtımı duvara yasladım ve istemsizce ağlamaya başladım. Gözyaşlarıma hakim olamıyordum. Bu hissettiğim korku muydu? İyi de neden? 

Ben bunları düşünürken Murat birden yanımda belirdi. O da sırtını duvara yasladı ve "Bu da neydi şimdi?" diye kendi kendine sorular sormaya başladı. Ardından diğerleri de afallamış şekilde yanımıza geldi. 

Kimse konuşmadı. Bu birkaç dakika böyle devam etti. En sonunda Volkan ortamdaki sessizliği bozdu ve "S-Sanırım artık dağılmamız gerekiyor." dedi. Başımla onu onayladım ve "Hadi kızlar, gidelim." dedim. Fakat hala şoktaydım. Tam arkamı dönüp yürümeye başladığım sırada Özgür "Durun!" diye seslendi. Bunun üzerine tekrar o tarafa döndüm. "Yarın derslerden hemen sona bahçede toplanıp bu konu hakkında konuşalım." dedi. Başımla onu onayladım ve tekrar arkamı dönüp yürümeye başladım. O kadar yorgundum ki reddedecek halim yoktu. Fakat zaten öyle bir lüksümde yoktu. Bir kere bu işe bulaşmıştık, sonunu getirmeliydik.

En sonunda odaya geldiğimizde ışıkları açtım ve üstümü bile değiştirmeden kendimi yatağa attım. Bugün hem fiziksel hem de psikolojik olarak çok yorulmuştum. Fakat şimdiden böyleyse ileride ne olur hiçbir fikrim yoktu. Sadece iyi şeyler olmayacağı kesindi. Cebimden telefonumu çıkardım ve hemen yanımda duran sehpadaki şarj aletine taktım. Sonra telefonu açıp alarmımı kapattım. Yarın derslere girmeyecek biraz dinlenip kendime gelecektim. Yarın her ne yaşayacaksak ona kendimi hazırlamam gerekiyordu.

                                                                                                :)

Güneşin yüzüme vurmasıyla gözlerimi açtım. Bakışlarımı biraz tavanda gezindirdikten sonra etrafıma baktım. Gamze ve Rüya yoktu. Derse gitmiş olmalılardı. Uzanıp sehpadan telefonumu aldım ve saate baktım. Saat 10.30 olmuştu. Gerçekten çok fazla uyumuştum ya da uzun zamandır hep erken uyandığım için bana öyle geliyordu. Tüm yorgunluğumu atmış olmalıydım fakat hala dün olanları düşününce ürperiyordum.

Dersler 14.00'da bitiyordu. Yani bu benim 14.00'da bahçede olmam demekti. Her ne kadar çok zamanım varmış gibi görünse de aslında hiç zamanım yoktu. Yaklaşık yarım saat halıyı izledikten sonra zorlukla yataktan kalktım ve mutfağa geçtim. Bir şeyler atıştırdım ve kendime bir kahve yaptım. Daha sonra üstüme leke olursa gözükmesin diye siyah uzun bir tişört, altıma rahat hareket edebilmek için siyah bir tayt giydim ve üstüme de siyah hırkamı geçirdim.

Odadan çıkmadan yanıma el feneri, bıçak ve şarj aleti alıp sırt çantama koydum. Dün yaptığım hatayı yapamazdım. Önümüze Özgürler yerine katilde çıkabilirdi. Gerçi hala onlar hakkında şüphelerim var, yok değil. Zaten böyle bir durumda birine hemen güvenmem aptallık olurdu, ki onlarında böyle düşündüğüne eminim.

Odadan çıktım ve koridorda yürümeye başladım. Aynı zamanda yanımdan geçen herkesi büyük bir tedirginlikle inceliyordum. 

Bahçeye çıkmadan önce bizim dersliğin önüne geldim ve kızları beklemeye başladım. Dersin bitmesine beş dakikadan az kalmıştı. Fakat ne yazık ki tüm hocalarımız dersin son saniyesine kadar dersi işliyorlardı.

En sonunda kapı açıldı ve herkes çıkmaya başladı. Birkaç dakika sonra Gamze ve Rüyada çıktı. Elimi sallayıp "Kızlar!" diye seslendim. Etrafa biraz bakındıktan sonra beni gördüler ve gülüşerek yanıma geldiler. Bende onlara katıldım ve gülerek "Ooo kızlar. Birkaç saat hatta belki de birkaç dakika sonra katil kovalıyor olacağız fakat sizin keyfiniz baya yerinde." dedim.

Gamze kahkahalarının arasından "Şu dünkü çocuk var ya hani kızıl saçlı olan." dedi. Gülmekten konuşamıyordu. Dediklerine bir anlam veremeyerek "Eee ne olmuş ona?" diye sordum. Gamze biraz nefes aldıktan sonra anlatmaya devam etti ve "Rüyaya istek atmış." dedi. "Nereden?" diye sordum fakat hala neden bu kadar çok güldüklerini anlayamıyordum. "Her yerden" diye cevap verdi Rüya kahkahalarının arasından.

Kahkahaları küçük kıkırdamalara dönüştüğünde bahçeye çıkmıştık bile. Özgürler gelmiş olmalılardı fakat görünürde yoklardı. Tam o sırada Gamze kolumdan çekiştirdi ve "İşte oradalar!" dedi. Gamzenin söylediği tarafa baktığımda çardakta oturduklarını gördüm. Masada birkaç kağıt duruyordu. Buradan tam göremiyordum.

Onların yanına gittiğimizde karşılarına oturduk. Kağıtlara tekrar baktım. İki tane kağıt vardı. Biri A3 boyutundaydı diğeri ise A4. "Bu gördüğünüz kağıtlarda okulun bir krokisi var." diye konuşmaya başladı Özgür.

Ardında devam etti ve "Bunu buraya getirme amacım bir plan yapmak değil. Okulu en ince ayrıntısına kadar bilmek. Koridorların nereye çıktığından havalandırmalara kadar her şey burada mevcut. Herhangi bir tehlike anında bu krokiler kaçmamıza yardım eder." dedi.

Yaklaşık bir saat boyunca bunun hakkında konuştuk ve krokiyi inceledik. Bu işte bittiğinde A4 boyutundaki krokiyi aldım ve düzgünce katlayıp çantama koyuyordum ki Volkanın sesini işittim, "Hey bu ev ödevi falan değil. Çantana koy gitsin. Acil bir anda o katladığını açmak ile uğraşma." dedi. Dediklerine aldırmadım ve krokiyi katlayıp çantama koydum.

"Hazır mısınız?" diye sordu Rüya. Beşimiz birden başımızla onu onayladık ve okula girdik. Aslında nereye gideceğimiz hakkında bir fikrimiz yoktu. Sadece kimsenin gidip görmediği hatta belki de varlığından bile bir haber olduğu tenha yerlere bakacaktık. İşe yarar mı, orası bilinmez ama işe yarama ihtimali çokta düşük değil.

İlk olarak okulun en sessiz yerinden yani soğuk hava deposundan başlayacaktık. Odaya geldiğimizde fark ettim ki gerçekten de isminin hakkını veriyordu. Buraya geleceğimizi bilseydim kalın bir şey giyinirdim.

Depo çok büyüktü. Anlaşılan burada işimiz düşündüğümüzden de uzun sürecekti. Her yeri en ince ayrıntısına kadar incelemeye başladık. Fakat hiçbir şey bulamadık. Ortada ne bir katil vardı ne de bir ceset. Anlaşılan yanlış yerde yanlış şeyi arıyorduk.

Herkes kendine ayrılan bölümleri kontrol ettikten sonra ortada da toplandık. "Bir şey buldunuz mu?" diye sordum.

"Hayır."

"Hayır."

"Hayır."

"Hayır."

"Hayır."

Herkesin cevabı netti. Tekti. Bıkkınlıkla nefes verdim ve "Bende bulamadım." dedim. "Sanırım artık çıkmamız lazım." dedi Volkan titreyerek. "Haklısın." diyerek ona katıldı Rüyada. "Pekala hadi o zaman gelin." dedi Murat ve yürümeye başladık. Hala birbirimizi tam olarak tanımadığımız için konuşmalarımız çok kısa sürüyordu.

Murat elini uzatıp kapı itti fakat nedendir bilinmez kapı açılmadı. Tekrar denedi fakat yine olmadı. "Ne oldu?" diye sordu Volkan endişeyle. "Sıkışmış sanırım." diye cevap verdi Murat. Volkan Murat'ın yanına geldi ve o da ittirmeye çalıştı fakat hiçbir işe yaramıyordu. Ardından Özgür de yardım etmeye çalıştı fakat faydasız. Kapı yerinden dahi oynamıyordu. Volkan birden sinirle geri çekildi ve ağzından bir küfür savurdu. 

Muratta pes edip bıraktı ve sırtını kapıya yasladı. Özgür ise "Evet, sanırım burada kaldık." dedi. Bu şaka falan olmalıydı herhalde. Çünkü bu kadar kötü olay üst üste bizi bulamazdı. Üstelik soğuktan donmak üzereydik. Tam kırk altı dakikadır buradaydık. Gerçekten şimdiden bu işten bıkmıştım. Gerçekten her şey bizi buluyordu. Peki asıl soru geliyor. Şimdi ne yapacaktık?

                                                                               BÖLÜMÜN SONU

Merhabalarrrrrrr! Umarım bölümü beğenmişsinizdir. Yorumlarınızı ve oylarınızı bekliyorummmmm <3

Instagram 

TUTSAKWhere stories live. Discover now