Bölüm 12

105 9 1
                                    

Keyifli okumalar...

Şarkı: Pera - Biri vardı

Birinin omzuma dokunmasıyla birden irkilerek gözlerimi açtım. Kafamı zorlukla kaldırdığımda ise neredeyse yarısını hissetmiyordum.

Kendime biraz gelince etrafa bakındım ve hala o salonda olduğumu fark ettim. Sadece ben değil, bizimkiler de buradaydı. Hepsi kafasını masaya dayamış uyuyorlardı.

Herkesin uyuduğunu görünce merakla omzuma dokunanın kim olduğunu öğrenmek için arkama bakındım. Fakat baktığımda gördüğüm şey çok şaşırmama neden oldu. Hiç kimse yoktu?

Bana öyle geldiğini düşünerek, bu durumu fazla umursamadım. Yanımda duran telefonu açıp saate baktım. Sabahın sekiziydi ve dersler başlamak üzereydi.

Hemen kalkıp sırasıyla herkesi uyandırdım. Biraz zor olsa da başarmıştım. Herkes söylene söylene bir şekilde uyanmıştı.

Odaların olduğu bölüme giderken bahçede büyük bir kalabalık olduğunu fark ettim. Adımların bahçeye bakan pencereye doğru yöneldiğinde diğerleri de durmuşa benziyordu. "Pınar, niye durdun?" diye sordu Gamze uykulu bir tavırla. "Dışarıda bir şeyler oluyor." Dedim sadece ve adımlarımı bahçe kapısına yönlendirdim. Arkamdan geliyorlar mıydı, yoksa gelmiyorlar mıydı bilmiyorum doğrusu.

Bahçeye çıktığımda herkesin ekran gibi bir şeye baktığını fark ettim. Bakışlarımı merakla o ekrana çevirdiğimde ise bomboş bir odanın ortasında, sandalyeye bağlı, baygın bir şekilde duran adamı gördüm.

Önce kim olduğunu anlamadım. Sonra biri daha girdi kameranın açısına. Hiç zaman kaybetmeden konuşmaya başladı. "Merhaba, ben Fırat falan filan... Bu yayını size kendimi tanıtmak için açmadım. Aylardır süren rahatlığınızın gereksiz olduğunu hatırlatmak için açtım. Her yerde olduğumu, olduğumuzu ve kaderinizi ellerimizde tuttuğumuzu hatırlatmak için açtım." Dedi. Hemen ardından silahını çıkardığı gibi sandalyede duran adamın başına yasladı.

Kendi kendine bize hitaben "Daha yeni başlıyoruz..." deyip adamı hiç düşünmeden vurdu. Her şey kaşla göz arasında olup bitmişti. Fırat'ın silahı çıkartıp adamı vurması sanki aynı anda olmuştu.

Silah sesiyle herkes oradan oraya kaçışmaya başladı. Kalabalığın arasından Özgür'ün sesini duydum, "Şu an o odada." Diyordu. Tam olarak söylemese bile aslında ne demek istediğini hepimiz anlamıştık. 'Şu an orada.' Diyordu, yani 'onu yakalayabiliriz.' Demek istiyordu.

O kadar insan varken, bize mi düştü katil peşinde koşmak ya?

İstemeye istemeye hepimiz Özgür'ün peşinden gidip binaya geri girdik. Her geçen saniye adımlarımız daha da hızlanıyordu. Adımlarımız hızlanıyordu hızlanmasına da, içimdeki o kötü his de büyüyordu.

Özgür'ü kolundan tutup durdum ve "Gitmesek mi?" diye sordum korkuyla. Korkumun nedenini anlayınca, beni rahatlatmak için yüzüne yine o güzel gülümsemelerinden birini kondurdu ve "Merak etme bir şey olmayacak, buna izin vermem." Dedi. Garip bir şekilde bu sefer içim rahatlamamıştı. "Özgür, söz ver." Dedim bu seferde. "Ne sözü?" diye sordu.

"Beni bırakmayacaksın, değil mi?"

"Asla, seni asla bırakmam Pınar. Söz veriyorum."

İçim hala rahatlamamıştı fakat yine de rahatlamış gibi davranıp gülümsedim. Yolumuza devam edip diğerlerine yetiştik. Onlar çoktan odanın önüne gelmişlerdi. Volkan kapıya tekme atıp duruyordu. Murat "Dur birde ben deneyeyim." Deyince Volkan kenara çekildi. Murat tüm gücüyle kapıya omuz attı. Fakat kapı yine açılmadı.

TUTSAKWhere stories live. Discover now