Bölüm 4

154 11 3
                                    

Keyifli okumalar!

Kapıyı bir süre daha zorladıktan sonra herkes pes edip bir köşeye çekilmişti. Volkan ve Rüya bir köşedeydi, Gamze ve Murat bir köşedeydi, Özgür bir köşedeydi. Ben ise ortada öylesine yerde ayaklarımı bağdaş kurmuş bir şekilde oturuyordum.

Ardından bende oturduğum yerden kalktım ve Özgürün yanına oturdum. Fark etti fakat görmezden geldi. Gözlerini bir yere sabitlemiş dalgınca bakıyordu. "Dün ki olaydan sonra bazıları daha kendine gelememiş anlaşılan." Dedim alaycı bir tavırla.

Güldü ve "Eee, her gün bir ceset görmüyorum sonuçta." Dedi. "E doğru." Dedim ve umutsuzca "Buradan nasıl çıkacağımız hakkında bir fikrin var mı?" diye sordum. İfadesizce "Yok." Diye cevap verdi.

"Offff. Çok sıkıcısın." Dedim ve bakışlarımı etrafta gezdirdim. Diğerleri hallerinden memnun gibiydiler öyle ki kahkaha atarak konuşuyorlardı. Tabii siz gülün eylenin ben burada sıkıntıdan ölüp gideyim değil mi! Dayanamayıp oturduğum yerden kalktım ve kocaman deponun içinde gezinmeye başladım. Kim bilir belki işe yara bir şey bulurdum. Hem zaten belli bunun konuşacağı falan yoktu. Ölü gibiydi.

Diğerlerinden uzaklaştım ve deponun karmakarışık koridorlarında yürümeye başladım. Tüm katı kaplamışlardı mübarek! Bu kadar büyük yerde başka bir çıkış olmalıydı.

Tam pes edip geri dönecektim ki köşede duran havalandırmayı gördüm. Evet, kabul ediyorum çok saçma ama belki buradan bunu kullanarak çıkabileceğimizi düşündüm. Ah evet, evet, evet. Çok fazla aksiyon filmi izliyorum.

Hemen çantamdan krokiyi çıkardım ve kalemim olmadığı için şu an olduğum yeri biraz yırttım. Sonra koşar adımlarla geldiğim yoldan geri döndüm ve onları tıpkı bıraktığım gibi görünce iyice sinirlendim. Hayır yani ben burada orada oraya koşturayım bunlar burada keyif yapsın!

En iyisi onları burada bırak da ölüp gitsinler Pınar!

Böyle giderse yakında o da olacak zaten sanırım iç ses!

Kendimi biraz sakinleştirdikten sonra birden "Hey!" diye bağırdım. Bunun üzerine hepsi kafasını çevirip bana baktı. Az öncekine nazaran daha sakin bir ses tonuyla "Kapı falan yok ama belki şeyden çıkabiliriz. Yani şey işte..." dedim.

Özgür merakla "Neyden?" diye sordu. Ve bilin bakalım ne oldu? Fikrimin saçmalığını tam şu an fark ettim! Kahretsin ya rezil oldum! Bir an acaba söylesem mi, diye sordum kendime. Fakat aklıma başka bir cevap gelmeyince hafifçe öksürdüm ve "Havalandırmadan..." dedim. Hepsi birden gülmeye başladı. Evet, şu an gerçekten rezil olmuştum.

Hatta o ölü toprağı bile gülmeye başladı. Kaşlarımı çatarak "Madem öyle gidin o zaman daha iyi bir şey bulun! Burada böyle oturmayın!" dedim yüksek sesle. Volkan dediğimi duymazdan gelerek "Kızım film mi çekiyoruz lan?" diyerek gülmeye devam etti. "En azından benim bir fikrim var gerizekalı!" dedim tüm gücümle bağırarak.

Sonra gidip sinirden kapıya sağlam bir tekme attım. Aslında amacım tamamen sinirimi çıkarmaktı. Ama artık nasıl vurduysam kapı açıldı! Şaşkınca arkamı dönüp çocuklara baktığımda ise hepsinin ağzı beş karış açıp bir kapıya birde bana baktığını gördüm. Volkan birden "Kıza bak lan! Bizim kız hulk çıktı!" diye bağırdı. Sonra Murat "Bu kızdan uzak durmamız gerek gibi duruyor." dedi korkuyla. Sanki her an bayılacakmış gibi olan Rüyaya baktım. "Pınar?"

Özgür şaşkınca kapının yanına gitti ve kilidini kontrol etti. "E bu zaten açılmış. Yani sakin olun bunu Pınar yapmamış." dedi birden. Tabii o yapamadı ya kıskanıyor işte!

Murat ve Volkan benden iyice uzaklaşıp korkuyla yanımdan geçtiklerinde onlara ters ters bakmakla yetindim. Ardından bende kızlar ile birlikte dışarı çıktım. 

  :)

Saat 03.42 olmuştu. Kızlar çoktan uyumuşlardı. Fakat ben hala bugün olanları düşünüyordum. Düşüncelerimden yorulup mutfağa su almak için gittiğimde Rüyanın gülüşünü duydum. Kapısını hafifçe aralayıp ona baktım ve yatağına uzanmış gülerek telefona baktığını gördüm. Hayret güzellik kraliçesi uykusundan ödün vermiş ve yerin göz altlarının mosmor olacağını umursamadan hala telefonla uğraşıyordu. Dayanamayarak birden içeri girdim.

Rüya aniden korkuyla yerinden zıpladı ve telefonu yere düştü. Eğilip telefonunu aldığında ekranını kapattı. "Rüya sen neden uyumadın hala?" diye sordum merakla. Rüya öyle kolay kolay bu saate kadar uyanık durmazdı. Acaba ne oldu da hala uyanık cidden merak ediyordum. "H-Hiç öyle telefona bakıyordum." dedi korkuyla.

"Bu saatte? Sen? Telefona bakıyorsun? Üstelik yarın gözlerinin altının mosmor olacağını bile bile?"

"E-Evet." 

"Tamam..." dedim ve odasından çıkıp kendi yatağıma geçtim.

Pekala işte bu gerçekten çok garip. Acaba ney kraliçenin güzellik uykusunu bölecek kadar önemli? Bu kız yine ne saklıyor? Umarım başına bir bela almaz. Tüm düşüncelerimi bir kenara bırakıp kendimi pek de huzurlu olmayan rüyama bıraktım.

Uçurum vardı. Kocaman bir uçurum... Bende onun tam dibindeydim. Dokunsalar düşecektim. Başımı eğip aşağı baktım. Aşağıda deniz vardı. Ama düşersem beni o bile kurtaramazdı. Ardından omzumda bir el hissettim. Kafamı çevirip baktığımda ise kapkaranlık bir şey ile karşılaştım. İncelememe bile fırsat olmadan o el beni birde aşağı itti. 

Öyle bir histi ki bu... Birden içim ürperdi. Rüzgarın soğuk esintisini tenimde hissettim. Ardından kendimi buz gibi bir suyun içinde buldum. O kadar sert çarpmıştım ki sanki su yerine betona düşmüştüm. 

Son gücümle kendimi yukarı çıkardım ve derin bir nefes aldım. Hemen etrafıma bakınmaya başladım ve çok da uzakta olmayan bir sahil gördüm. Hızlıca oraya doğru yüzdüm.

Sahile ulaştığımda  bizimkileri gördüm. Hepsi ağlıyordu. Hepsi mahvolmuştu. Ve sanki bir kişi eksikti... Fakat kim olduğunu bulamadım. Gamze benim yanıma geldi ve "Bizi neden korumadın Pınar?" diye sordu. Gözlerimin dolduğunu hissettim. Onları neyden korumam gerekiyordu? Kafamı çevirdiğimde ise adeta çığlıklar atıp ağlayarak yeri yumruklayan Volkanı gördüm. Aniden yediğim tokatla bozguna uğradım. Ardından tekrar Gamzenin sesi... "Başaramadın Pınar! Bizi koruyamadın..."

 :)

Adeta kan ter içinde uyandığımda sabah olmuştu. Aralık kalan perdeden dolayı Güneş tam yüzüme vuruyordu. Her şey bir rüyaydı... Şükürler olsun ki hepsi bir rüyaydı.

Yataktan kalktım ve kızları kontrol etmeye gittim. Odalarında değillerdi. Hemen saate baktım ve dersin tam 20 dakika önce başladığını gördüm. Hemen üstümü değiştirdim ve yemek dahi yemeden odamdan çıktım. Hadi ama! Beni neden uyandırmadılar ki! 

Tam o sırada yine içimi ürpertecek bir şey oldu. Bir odanın kapısının altından gelen kanı gördüm. Hayır! Şaka olmalıydı! Uykum tam açılmadığından bunun bir hayal olduğunu düşündüm ve gözlerimi ovuşturup tekrar o tarafa baktım ve... Olamaz ya! Hayal değildi! Hayır yani bari bir yaşadıklarımızı sindirseydik! Vicdansız katil!

Sanırım kader bize bunu kasıtlı olarak yapıyor!

İç ses, ne kaderi ya!

                                                                              Bölümün Sonu

Merhabalarrrrr! Yeni bir bölüm daha bitti. Yorumlarınızı bekliyorum. 

Bir sonraki bölümde görüşmek üzere<3

(Yazım hataları varsa kusura bakmayın)

TUTSAKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin