Papatya-13,5

453 21 12
                                    

Selam.

Bu bölüm öbürünün devamı niteliğinde.

Yorum yapıp oy vermeyi unutmayın. Umarım zaten bölümleri attım diye beni boşlamazsınız kjkjjk.

İyi okumalar...

.
.
.

'Geçmiş olsun Beril.'

Bu cümleden başka yazan bir şey yoktu. Gönderen kişinin ismi kartta yazmıyordu. Yine de bu kişinin beni tanıdığı açıktı. O halde neden kimliğini gizliyordu ki?

Ortada bunu gerektirecek bir şey yoktu.  Bana kimin ve hangi amaçla çiçek gönderebileceğini sorguladığımda aklıma gelenler ise isimlerini gizleme gereği duymayan kişilerdi. Bir kişi hariç: Özgür.

Açıkçası beni şu aralar gıcık etmeye çalıştığı bir gerçekti. Bunun üzerine bir de beni kendine aşık edeceği gibi bir yemin de etmişti. Bu şartlar altında karakteri bu tür oyunlar oynamaya elverişliydi.  Yine de eğer o olsaydı muhtemelen yazdığı notta iğneleyici bir dil kullanırdı. Bu yüzden şüpheli listemdeki tek kişi o olsa da yine de tam olarak emin olamadım. 

Yerdeki buketi kaldırdım ve kısa bir an bununla ne yapacağımı düşündüm. Akılma gelen tek şey odama götürmekti. Evin bana ait olan kısmı orasıydı ve bu yüzden mantıklı olan buydu. Bu yüzden odamdaki makyaj masamın üzerine bıraktım. Daha sonrasında kalıcı olacak yerini belirleyecektim. Vazoya da koymak isterdim fakat elimde buna uygun bir şey yoktu. 

Kapı tekrar çaldığında bıkkınlıkla nefes verdim. Yapmak istediğim tek şey uzanıp film izlemekti. Hem bedenim hem de zihnim yorgundu. Bu yüzden kendimi rahatlatmamın tek yolu dinlenip kafamı farklı şeylerle meşgul etmekti. Çünkü beni zihnen yoran şey ölümdü ve onu düşünmek istemiyordum. 

Bu sefer kapıya son kez bakışım olacağını umarak kapının önüne geldim. Bu sefer kapıyı açmadan önce kapıdaki delikten dışarı bakmayı akıl edebildim. Bu sefer gelen kişi tanıdıktı. Evde yokmuş taklidi yapmayı aklımdan geçirdim fakat bunu yapmama kararı aldım ve kapıyı açtım.

"İyi misin?" Diye sordu Özgür. Onu cumartesi gününden beri ilk görüşümdü. "Hastaymışsın. Dora söyledi." diye ekledi. Beni gözleriyle süzdü ve güldü. 

"Niye gülüyorsun?" dedim. Kaşlarını kaldırdığında sol tarafındaki yarayı gördüm. Yüz ifadesini değiştirene kadar fazla belli olmamıştı. Yine de yeni bir yaraydı. Nasıl olduğunu sormak istesem de bunun beni ilgilendirmediğini düşünüp vazgeçtim.

"Tipin kaymış biraz. Baya hasta olmuşsun ama bunu hak ettin." dediğinde gözlerimi devirdim. 

"Saçmasapan konuşup sinirimi bozma Özgür." dedim. İçimden kapıyı yüzüne kapatmak geliyordu. Aslında bunu yapmak bana son derece keyif de verirdi ama hala neden geldiğin söylememişti ve bunu merak ediyordum. "Niye buradasın?" diye sordum bu yüzden. 

Yaklaşıp kolunu kapının bulunduğu duvara dayadı. Tekrar beni baştan aşağı süzdü. Sonrasında gözlerini benimkilere odakladığında yutkundu. 

"Yalnız kalma diye geldim. Yalnızken sürekli başını belaya sokuyorsun ya hani." dedi gülümseyerek. Git gide bana daha da yaklaşıyordu. Nefesini üzerimde hissetmeye başlamıştım. Bu yakınlığı bozmak için bir adım geri gittim.  

"Öyle bile olsa bunlar seni ilgilendirmez." dedim.

"Yanında biri olsa iyi olur." dedi ve kollarını kaldırdı kendini belli etmek ister gibi. "Şu anda bunu yapabilecek tek kişi benim. Kısaca bunlar beni ilgilendirir. En azından bugünlük." Ona bir cevap verme gereği hissetmedim. Sadece bekledim. "Hadi çekil de içeri gireyim." diyip kapı eşiğinden  adım atmaya kaltığında onu durdurdum.

"Evimde sana yer yok." dedikten sonra kapıyı suratına kapattım. Bu itiraf etmeliyim ki beni keyiflendirmişti. Yüzüme kısık bir gülümseme yerleştirmekten kendimi alamadım. Özgür kapıyı bu sefer yumruklarıyla çaldığındaysa bu keyif saf bir öfkeye dönüştü. Kapıyı tekrardan açtım.

"Demek evinde bana yer yok. Öyle mi?" kafamı salladım. Gözlerini kısıp bir süre beni izledi. "Madem beni evinde istemiyorsun, o zaman sen benimle gel." dedi. 

"Özgür salak falan mısın? Tipin kaymış hastalıktan diyen sen değil misin? Bu halde dışarı mı çıkacağım?" dedim. 

"Ne oldu? Birkaç saatliğine evden ayrılamaycak kadar zayıf mısın? Hani çok güçlüydün?" Derin bir nefes verdim. Benimle oynuyordu ve bunu saklamaya da çalışmıyordu. Buna rağmen kendimi ona kanıtlamak istiyordum. Aslında spesifik olarak sadece ona karşı değildi bu isteğim. Büyük ihtimalle çoğu insana karşı bu duyguyu beslerdim. 

"Kendimi sana kanıtlamak zorunda değilim." dedim yine de. Aslında teklifini kabul etmeyi düşünmeye başlamıştım çünkü hem ne kadar dayanıklı olduğumu kanıtlamak istiyordum hem de yalnız kalmak istemiyordum

Bu yalnızlıktan korktuğumdan değildi. Aslında birkaç gün öncesine kadar evde tek başına geçirdiğim zamanlardan son derece keyif alan biriydim. Şu an ise tek kaldığımda aklıma düşenler beni huzursuz ediyordu. Ne kadar çabalarsam çabalayayım ölümü aklımdan çıkaramıyordum. Yalnızken bu düşünce çok daha baskındı.

"Çünkü kanıtlayamazsın. Bunu başaracak güçte değilsin." dedi. Bu sözleri her ne kadar beni sinirlendirse de ona tahammül etmek beni parçalayan düşüncelere tahammül etmekten çok daha kolaydı. 

"Nereye gideceğiz?" diye sordum bu yüzden. 

"Sürpriz." dediğindeyse sabrımı iyice sınamaya başlamıştı. 

"Şu saçmasapan oyunlarına son ver artık. Nereye gideceğiz söyle yoksa fikrimi değiştireceğim." dedim bir hışımla. Bu halim onu memnun etmişti sanki. Yüz ifadesinden bunu okuyordum.

"Bu tavırların beni aşırı çekiyor Beril." Bunu duyunca kapıyı kapatmak için hazırlandım fakat beni durdurdu. "Dövmecide işim var. Sana uyar mı?" 

"Uyar."   

.
.
.

Nasıl bir bölümdü?

Bölüm hakkındaki genel düşüncelerinizi buraya yazabilirsiniz.

Sorular:

1-) Aranızda çiçekleri Özgür'ün yolladığına inanan var mı? Ve neden?

2-) Beril sizce Özgür'ü eve almamakta haklı mı?

3-) Her ne kadar onu eve almasa da onunla gitmeye karar verdi. Bu sizce mantıklı mı?

4-) Şu anki kısma kadar Özgür hakkındaki düşünceleriniz neler?

ATEŞ LALESİ +18Where stories live. Discover now