On Yedinci Bölüm

Start from the beginning
                                    

"Öyleyse neden annenin asistanlığını yapıyorsun? Madem burayı, modayı sevmiyorsun, neden gitmiyorsun?" Çünkü onun yerinde olmak isteyen binlerce genç kız vardı. Ve Emilie için can atıyorlardı. O hepsinin önünü kapatıyordu.

Ağzının kenarıyla gülüp gözlerimin içine baktı. "Merak etme, gideceğim. Düğünden sonra beni bir kez olsun burada göremeyeceksin, için rahat olsun." Evlilik fikrini tekrar açtığında kalbim acıyla titredi. "Ayrıca sana bu berbat işte başarılar, ben gidiyorum." Elinin tersiyle kahverengi, küçük topuklu ayakkabıları işaret edip arkasına bile bakmadan ilerledi.

Beni yine koca bir boşluğun içine bırakmıştı. Derin bir nefes alarak yapmayı çok sevdiğim işime döndüm. Şanslıydım, içimde bir sevgi taşımadan Vogue'da durmam zor olurdu. Ayakkabıların üzerindeki fiyonkları okşadım.

Sessizce "Olsun," dedim. "Ben sizi sıkıcı bulmuyorum." Kendi kendime gülümseyip, Jonathan'a yardım etmeye devam ettim.

Yukarı katta Emilie için mankenleri toplantı ofisinde toplama görevi bana verildiğinde, elimdeki kağıtlarla topukluların üzerinde ordan oraya sekiyordum. On beş mankenin on beşini de bulmak fazlasıyla zordu. Hepsine kısa bir süre için mola verildiğinde şirketin dört bir yanına saçılmışlardı. Elbette hiçbiri merdivenlerin altında sigara içenleri azarlamak kadar zorluk çıkarmadı. Sadece bir tanesi kalmıştı.

"Eva," dedim dergideki en yakın arkadaşıma seslenerek. Heyecanla bana döndü. "Kızıl saçlı bir kız arıyorum, mankenlerin arasındaydı ama şimdi yok. Gördün mü?"

Umutsuz ifadeyle dudaklarını büzdü. "Hayır, hayatım." Cevabı yüzünden yığılmak üzereydim. En büyük azarı bu lanet kızlar yüzünden ben yiyecektim.

"Ah, ben gördüm. Üst kattaki çekim odasına doğru gidiyordu." Hayal kırıklığı ile elimde mankenlerin isminin yazdığı kağıdı tutarken David birden karanlığıma ışık tuttu. Hızla yerimden doğruldum, Eva'nın çocuğun kolunu sıktığını farkettiğimde duraksamak zorunda kalmıştım.

"Ne oldu?" Söylenmemesi gereken bir şeyi söylemiş gibi birbirilerine bakıyorlardı. Eva, başını sağa sola hızla salladı. "Hiç, hiçbir şey olmadı." Sonra zoraki bir gülümsemeyi dudaklarına kondurdu.

Daha fazla oyalanmamak için merdivenleri tırmandım. Bu şirketteki herkes biraz tuhaftı, normal kalanlar bile gün geçtikçe kaçıklar topluluğuna emin adımlar atıyordu. Kendim için korkmuyordum çünkü ben uzun süredir kaçıkların başını çekiyordum. Botoks suratlının kullandığı bir Bugatti ile kaçırılmış, trafik kazasından sonra kalp krizi geçirmiştim. Sevdiğim yasak aşkım evlenmek üzereydi, Emilie gibi bir kadın için çalışıyordum. Yani ben zaten birinci kaçıktım. Bu yüzden istediğim tek şey aklımı tamamen yitirmemekti.

Bir üst kattaki çekim odasına ilerlerken holün ortasındaki masanın başında Mert'i ve takım elbiseli bir kaç adamı gördüğümde duraksamak zorunda kaldım. Öğlen söyledikleri yüzünden ona biraz kırgın olsamda, kırgınlık yalnızca benim içimdeydi. Üzüntümden haberi bile yoktu, suçlamak çılgınlık olurdu.

Başını harita gibi bir şeyden kaldırıp beni farkettiğinde adamların söylediklerine aldırmadan göz kırptı. Çekingen bir tebessüm gönderip yürümeye devam ettim. Hâlâ beni izlediğini cam kapılardaki yansımadan görebiliyordum. Koridora dönüp çekim odasının kapısını kızı bulma umuduyla açtım.

Kapının kolu sanki alevden yapılmış gibi önce elimi, sonra tüm kalbimi yaktı. Kızı bulmuştum, azar yemeyecektim. Fakat gördüğüm manzara karşısında binlerce kez azar yemeyi, herkesin önünde rezil edilmeyi tercih ederdim. Kızıl saçlı kız masaya doğru dönmüştü, saçları dört bir yanına dağınıktı. Onun arkasında da, Jack. Elini kızın eteğinin içine sokmuş, boynunu açlıkla öpüyordu.

EylülWhere stories live. Discover now