"Çekilsene be, bırak da şu domuzun sağlam kalmış yerlerini de parçalayayım adi pislik. Ayy bıraksana be kolumu ne diye sürüklüyosun."

Orhan başta amca oğlunun yalan söylediğini yine kızın birine askıntı olduğunu zannetse de bu defa doğru söylediğini görünce kızı polis ekiplerine teslim edip şikayetçi olmak üzere kapıya çıkardı. Ekip arabasına bindirilen Selin düştüğü duruma inanamıyordu, kendisi suçlu çıkmıştı. Hem de daha bu sabah kovulduğu yere götürülmesi gururuna dokunuyordu. Sessizce göz yaşlarını akıtmaya başladı Mehmet bu sefer onu kovmaktan da beter edecekti. Elleri kelepçelenmiş halde koridorlarda yürütülürken kafasını yerden kaldıramıyordu Selin. Sonunda tanıdık bir sima görünce çırpınmaya başladı.


"Doğuş, heyy Doğuş baksana buraya, ya sende bıraksana kolumu iki dakika kaçmıyoruz ya." Doğuş kafasını çevirdiği an gözüne ilk çarpan kızıl saçlar olmuştu. Bu kızın burada ne işi vardı daha sabah merkezden ağlayarak çıkmamış mıydı. Bir daha gelmez diye düşünüyordu. Selin'in bileklerindeki kelepçeyi görünce kaşlarını çattı. Ayak üstü incelediği dosyayı arkadaşının eline tutuşturarak Selin'in yanına doğru gitti.

"Ne oluyor Selin, ne bu halin, ne yaptın yine?"

"Sende mi Doğuş, ben bir şey yapmadım sadece biraz sarhoş olmuştum iki tane pis domuz bana askıntı olunca kendimi savundum sadece." Polis memuru;

"Yalan söylüyor, içkiden sapıtınca yanındaki adamlara saldırmış. Şikayetçi oldu adamlar, aşağıda ifade veriyorlar." Doğuş;

"Tamam memur bey siz bırakın ben devralıyorum Selin Hanım'ı" Polis memuru sadece başıyla onaylayıp gitmişti, kendileri bilirdi. Selin Doğuş'a dönerek;

"Doğuş, vallahi billahi ben saldırmadım o adam üzerime geldi, kolumu bırakmadı gerçekten bak. Hem ben manyak mıyım be durup dururken saldırayım." Doğuş dudaklarının yukarı kıvrılmasına engel olamadı, bu kız böyle cam gibi parlayan gözlerle ona akıp konuşurken yalan söylüyor olamazdı. Hem tanıyordu da kendi halinde bir kızcağızdı.

"Tamam, sana inanıyorum sen geç benim odama otur bende şu ifade veren adamlara bir bakayım."


Doğuş ifade veren adamları önce uzaktan inceledi, daha önce de burada görmüşlüğü vardı. Adamların yalan söyledikleri bariz belliydi. İfadeyi alan memura durum nedir diye sordu. İşin içinde bir de mekan koruması vardı işte bu olmamıştı. Sadece bu iki pislik olsa Selin'i aklayabilirdi ama mekan korumasının ifadesi elini kolunu bağlıyordu. Mehmet komisere haber vermeyi düşünü. Sonradan sabah olanları düşününce vazgeçti. Zavallı kıza daha çok bağırıp çağırıp üzebilirdi. Doğuş başını kaşıyarak odasına girdi Selin bıraktığı sandalyeden bir milim kıpırdamamış onu bekliyordu. Nasıl söyleyeceğini bilemediğinden birden konuştu.

"Üzgünüm Selin, elimden geleni yaptım suçsuz olduğunu biliyorum ama mekan koruması da ifade vermiş o yüzden bu akşam burdasın." Selin üzgünce başını sallayıp Doğuş'un yanında yürümeye başladı. Doğuş Selin'i nezarethaneye bıraktıktan sonra nöbetçi memura Selin'İn bir ihtiyacı olması dahilinde kendisine haber verilmesini tembih etti. Selin tek başına kalmışlığın verdiği eziklikle hücrenin içinde bulunan tek bankın üzerine tünedi.

*****


Mehmet yine her sabah uyandığı gibi kızının yüzünde gezinen parmaklarıyla uyanmıştı. Her zaman gülümseyerek uyanan Mehmet'in bu sabah pek keyfi yoktu. Bunu fark eden Bade de babasına zorluk çıkarmadan odasına gidip giyinmiş, kahvaltısını sesini çıkarmadan yapmıştı. Mehmet ise vicdanının sesini dün akşamdan beri susturamıyordu. Süreyya aklından çıkmıyordu. Belki kızın kötü bir niyeti yoktu diye düşünmekten kendini alamıyordu. Eğer tekrar karşılaşırlarsa Mehmet kıza bağırmayacak, kovmayacaktı. Gelsin, gitsindi canım sanki ona bir zararı vardı. Mehmet düşünceler içinde boğulduğundan kızıyla fazla ilgilenememiş kreşine bırakıp hemen merkeze gitmişti.

İLLEGAL AŞKLARWhere stories live. Discover now