SEVGİ VE AŞK - 9

Start from the beginning
                                    

Arzum yanında oturan adamın koluna dokundu sonra ayağa kalkıp arkadaşının yanında dikilmeye başladı. "İyi misin canım?"

"Çağlar gelince daha iyi olacağım." Evet, iyi olacaktı. Çağlar için iyi olmak zorundaydı.

"İnanıyorum ki Çağlar'ın önemli bir şeyi çıkmayacak. O iyi olacak. Mete onu iyileştirmek için doğru adam ve bunu seve seve yapacaktır."

Beril de bunları umuyordu, umut etmek istiyordu. En son kendisi için önemli olan tek kişiyi yine bu şekilde çaresizlikle, düzeleceğini umut ederek beklemişti. Beklemiş, beklemiş ve yerle bir olmuştu sonunda tüm umutları. Yardım edememişti kardeşine, onun yaşama tutunması için dualar etmiş ama olmamıştı. Elif'ini kaybetmişti. On yedi yaşındaki kardeşini kaybetmişti. Yaşaması için, iyi olması için ettiği hiçbir duası kabul olmamıştı. Ellerinden, hayatından kayıp gitmiş, bir kefene sarılmıştı.

Elif'i gördüğü son an bir morgdu. O soğuk yerde, kardeşi de soğumuş bir şekilde, kendisini karşılamıştı. Dudakları morarmış, yüzü bembeyaz, canı çekilmiş... O gün o sahneyle karşılaşmamak için çok ağlamış, çok beklemiş, çok umut etmişti. Çok... Bu yüzden şimdi hissiz kalmak için kendini zorluyordu. Bu sefer düşünmüyor, umut etmiyordu aynı şeylerin olmasını istemediği için. Bu sefer Çağlar'ının cansız bedenine bakmak istemiyordu. Elif'inin cansız bedenine sarılışı gibi bu defa Çağlar'ının soğumuş, katılaşmış cansız bedenine sarılmak istemiyordu. Bu sefer yapamazdı. Bu sefer toprağa vereceği sevdiği kişinin ardından ayakta kalamazdı. Elif'inden sonra Çağlar için denemişti ki imkansız gibi gelmişti, zor olmuştu ama Çağlar için yapmıştı. Çağlar giderse artık kendisi olamazdı, yaşayamazdı. Nefes alan, kalpsiz, ruhsuz yaşayan bir ölüden fazlası olmasına imkan kalmazdı. Çağlar olmadan devam edemezdi. Yapamazdı.

Camdan dışarı bakan gözleri yanmaya başladı. Burnu sızladı, boğazına bir yumru oturdu. Başını hiç oynatmadı, hemen yanında kolunu tutan arkadaşına bakamadı, camdan bakışlarının karşılaşma ihtimalinin bile olmaması için çabaladı. Ağlamamalıydı. Gözlerinin yaşardığını, zayıfladığını bilmemeliydiler. Zayıflığını belli etmemeliydi. Bu dünyada zayıflığını gösteren kimsenin huzuru bulma ihtimali olamazdı. Zayıf olmak değil zayıflığını belli etmek yasaktı bu dünya ve insanlarla baş edebilmek için. Bunu babası öğretmişti. Ne olursa olsun, bu dünyadaki en güçsüz, zayıf, aciz kişi sensen bile bunu saklamak, kendini güçlü göstermek zorundasındır. Yoksa, yoksa gösterdiğin küçücük bir zayıflık, bocalama anı hayatının kararmasına yeterdi.

Odadan içeri Çağlar getirildi, ardından da Mete geldi. Genç adam arkadaşlarına bakıp "Arzum, Acar siz burada Çağlar ile kalın." Dedi. Yüzü ifadesizdi hem de çok.

Genç kadına baktı bu sefer. "Beril seninle odamda konuşmak istiyorum." Onun cevap vermesini beklemeden, başka bir şey söylemeden arkasını dönüp gitti.

Çağlar uyuyordu. Yanına yaklaştı alnından öptü, kokusunu içine çekti. Onu bırakmak istemiyordu yeniden ama neyi olduğunu öğrenmek için gitmeliydi. Yanındaki iki kişiye baktı.

Arzum "Biz başından bir saniye olsun ayrılmayacağız Beril, söz." Dedi. "Acar ve ben onun yanındayız, sen git Mete ile konuş, ne olduğunu öğren."

"Tamam."

Odadan çıkmadan önce son kez yine oğluna baktı, başını okşadı. Arzum ve Acar'a minnetle, teşekkür ettiğini haykıran bakışları ile baktıktan sonra kapıdan dışarı çıkarak gerçekleri öğrenmek için odasına gitmiş olan adamın peşinden gitti.

Beril'in ardından küçük bebeğin yanı başına Arzum geçti. Ona baktı şefkatle, imrenerek. Bir gün bir bebeği olacak mıydı? Eğer olacaksa ne zaman olacaktı? Sıradan bir evliliğin içinde mi doğacaktı bebeği yoksa sevdiği ile kuracağı yuvasında mı? Her gece yatağında başını yastığına dayadığı an kurduğu hayallerin birazının bile gerçekleşme ihtimali var mıydı acaba? Bir gün aşk ile sarmalanacağı anlar gelecek miydi?

Şimdi bunların yeri değildi. Kızdı kendine. Karşısında hasta bir bebek, onun için acı çeken annesi vardı ve kendisi hiçbir olmuyormuş, her şey yolundaymış gibi hayallerine dalıp hayallerine yeni sahneler ekliyordu.

Öne eğildi, dudaklarını bebeğin başına değdirdi. "İyi olacaksın Çağlar." Dedi. "Anne için iyi olacak benim tatlım değil mi? Anneyi üzmeyecek." Kokusunu içine çekti. Gözlerini kapayıp bu masum için arkadaşı için en iyisini, hayırlısını temenni etti. Dualarının kabul olmasını diledi.

Acar ayaktaydı, onlardan uzak duruyordu. Minik bebek için endişe ediyordu ama asıl endişesi yanındaki kadının duyguları ve en önemlisi kendi içindekilerdi. Evlendiği kısa zamanda baba olma hayalleri ile yanan, hayalperest genç halini hatırlıyordu. Büyümüş, olgunlaşmış, hayatının gerçekleri ile tanışmıştı fakat hala içinde ahmakça bir yan vardı ki o yan baba olma isteğini, hasretini yok edememişti. Saklamıştı derinlerde bir yere. Kendisini korumak için saklamak değil atmasını gerektiğini bilmeden saklamıştı. Bir süredir etkilendiğinden emin olduğu kadının hasta olan bebeğe dokunuşu, onunla konuşması, onun için endişesi ile sakladıkları harekete geçmiş su yüzüne çıkmaya başlamıştı.

Arzum "Ben iyi anne olabilecek miyim acaba?" diye sordu. Arkasına dönüp Acar'a baktı. "Ne düşünüyorsun?"

"En iyilerinden olursun." Diyen Acar ilerledi. Onunla yüz yüze, dip dibeydi. "Ve sana hamilelik çok yakışır."

"Beni kırmamak için mi bunlar yoksa gerçek düşüncelerin mi?"

"Aramıza ne zaman yalan girdi?"

"Bildiğim kadarı ile hiç... Ya bilmediğim varsa."

Güldü. Bilmediğim varsa derken dudaklarını çok tatlı yapmıştı. Elini havalandı ve onun yanağına değdi. Elinin tersi ile yanağını sıvazladı. "Bilmediğin yok."

"Emin misin?"

"Eminim."

O zaman Arzum sevindi. İçinde güller filizlendi, filizleri güle dönüştü. Güllerine kelebekler kondu. Harikaydı. Muhteşemdi. Bir adım attı ve aralarında kalan o bir adımlık boşluğu doldurdu. Ona sarıldı, başını omzuna yasladı.

Acar'da kollarını onun beline sardı. Sarıldı. Omzunda yaslı olan başın dağınık saçlarını okşadı. Sabun kokusunu içine çekti. Bal mı mandalina mı ne kokuyordu? Hataydı yaptığı ama yaptı. Başını çevirdi. Ve Arzum' un saçlarını, boynunu kokladı.

Arzum onun yaptıklarının farkındaydı. Mesuttu. "Yatmadan önce duş aldım." Dedi.

"Üzerindeki bu koku ne?"

"Sabunum mandalina ve greyfurtlu. Beğendin mi?"

Sözle değil hareketleriyle cevabını verdi. Burnu boyun çukuruna ulaştık, yumuşak deriye dokundu, kokladı. Ve omzuna küçücük bir buse ile dokundu.

Arzum' un o an kolları onun boynuna dolandı. Bedenini ona yapıştırarak sarıldı ve kendisi de onun boynundaki kokuyu içine çekti. "Tıraş mı olup yattın?"

"Evet."

"Çok güzel kokuyor."

Ama onun yaptığı gibi yapamadı Arzum. Dudaklarını ona dokunduramadı. Ne çok istiyordu onunla öpüşmeyi. Onunla olmayı. Şimdi sırası değildi. Aniden Beril ile Mete geri gelebilirdi. Uzaklaştı. Yüzüne baktı.

"Her şey için teşekkür ederim Acar. Beni buraya getirdiğin, yalnız bırakmadığın için. Ve iyi anne olacağımı söylediğin için."

"Her zaman buradayım. Sen iste yeter."

SEVGİ VE AŞKWhere stories live. Discover now