43.

3.3K 438 403
                                    

Yağmur damlaları cama çarpıp insana yalnızlık, hüzün ve serinlik hissi verirdi. Şimdi prensin odasının camına çarpan yağmur damlası ise bunların hiçbirine sebep olamıyordu. Jisung, sırtını yasladığı eşi ve kucağında tuttuğu bebeği ile sıcak bir aile ve huzur hissine sahipti. Minho'nun kitap okurken ki ses tonu ise bu duygularına ahenk katıyordu.

"Su ve toprak, doğanın savaşında birleşti. Tüm dünya bir karmaşada kucaklaşırken kurt, su ve topraktan doğdu. Yerin en derinlerindeki toprağa, gökten düşen su damlaları ulaştıkça bir kurt doğdu."

Minho, babasından miras kalan mitoloji kitabını okurken Hiwa baş parmağını emiyordu. Jisung onun parmağını her çektiğinde ise kıkırdıyor ve artık görüp ayırt edebildiği babalarının da gülümsemelerini izliyordu.

"Ama dinlemiyorsun ki inci tanem." dedi Minho kızının güzel gülüşüne karşı. Onun ne dediğini anlamayan Hiwa, babasının ona bakıyor oluşu ile şımararak daha çok güldü. Minho babası ile ne zaman yüz yüze gelse gülüyor, Jisung'u gördüğü an da parmağını emmeye başlıyordu.

"Oku yine de sen. Kulak aşinalığı olur büyüdüğünde." Aslında şu an görüp duyduğu hiçbir şeyi hatırlamayacaktı. Fazlasıyla küçüktü Hiwa. Yine de Minho bunu söylemek yerine kitabı okumaya devam etti, içeriğini merak edenin Jisung olduğunu biliyordu.

Hiwa neşeyle gülerken, Minho sakince kitap okurken ve yağmurun sesi yayılırken geçirdiler o günlerini. Bir başka günlerinde ise gökyüzünde 7 farklı rengin bir araya gelerek oluşturduğu o muazzam manzara vardı: gökkuşağı.

"Jisung!" dedi Hiwa kısa parmağını uzatarak gökkuşağını gösterip. Onun rengarenk olması ve zarif bir görüntüsünün olması babasını hatırlatmıştı ona.

"Evet hayatım, Jisung." Minho, kızını sallamaya devam ederken onunla konuştu. "Bak, Jisung uyuyor. Sen de uyu hadi."

Prens, Hiwa'ya bakmaktan yorgun düşmüş ve fırsatını bulduğu ilk anda uyuyakalmıştı. Minho onu uyandırmak yerine kızıyla vakit geçirmişti ama Hiwa'nın uyku saati gelmişti. Sağlıklı şekildi büyümesi için uykusunu alması şarttı.

"Ne zaman uyuyacaksın?" dedi beta, küçük omegaya doğru eğilip yüzlerini aynı hizaya getirdiğinde. Hiwa yakından gördüğü babasının yüzünü elleri arasına almış ve yüzünü onunkinin üzerine bırakmıştı.

Minho, bebeğinin bu sevimli hareketi ile iç çekmişti. O böyle yaparsa onu hiç uyutmak istemezdi ki. Her saniyesi onunla geçsin istiyordu.

"Birlikte uyuyalım mı?" Bildiği tek kelimeler; mama, Jisung, baba olan bebek sessiz kalırken Minho pes ederek Jisung'un yanına gitti. Hiwa babasını gördüğü gibi "Jisung!" demişti neşeyle. Minho'nun kucağından kendisini atmaya çalışıp, beta olan kızının düşmesine izin vermemişti, babasına uzandı.

"Ne zaman Minho diyeceksin?" Fısıltıyla sorarken Jisung'un yanına uzandı. Eşini uyandırmak istemiyordu. Hiwa, ona cevap vermek yerine kucağında debelenip Jisung'a doğru uzanmaya devam etti. En sonunda Minho onu ikisinin arasındaki boşluğa bıraktı.

Hiwa, uyuyan babasının yüzüne bir elini koyarken aşık bakışlarıyla izledi prensi. Gözleri, onun her bir detayını görebilmek ister gibi açılmıştı. Minho onun bu hareketi karşısında gülmeden edemedi. "Bana çekmişsin işte."

Hiwa o gün uyumamasına nispet yapar gibi kalabalığın arasında uyuyakalmıştı. Seungmin ve Hyunjin, Felix'in ikizlerinden kaçıp Hiwa'yı ziyarete gelmişlerdi. Chan da gelmek istese de Felix ve Changbin'i bir başlarına bırakamamıştı.

"Sevelim diye geldik, uyuyor bu." diye söylendi Seungmin. Hiwa'nın dudaklarının kenarından akan salyasını bir bezle silerken. Tiksinti duymamıştı çünkü ikizler defalarca kez onun omzuna kusmuştu.

the language of flowers ♥︎ minsungWhere stories live. Discover now