7.

4.7K 699 342
                                    

İyi ki doğdun Azra 👅

"Kabul etmemeliydiniz." dedi Jeongin son eşyalarını da dolaba yerleştirirken. Kaleye geldiklerinden beri içinde bir huzursuzluk vardı. "Buradakiler görgü kuralı ve saygıdan yoksunlar."

"Önyargılısın Jeongin." dedi Jisung üzerindeki bol gömleğin ucunu pantolonuna sıkıştırırken. İlk kez kahverenginin tenine bu kadar yakıştığını düşünüyordu. Belki de kalenin duvarları kahverengi olduğu içindi bu his.

"Elinde bıçak ile alfa kovalayan bir omega konusunda mı?" diye sordu sesinin kaba çıkmamasına dikkat ederken. "Yoksa prens için sıradan bir oda ayarlayan alfa hakkında mı?"

"Oda, odadır. Omeganın da alfayı kovalamasında bir hata görmüyorum." Aksine eğlenceli buluyordu. Kendisi de eline bıçak alıp yanında yosun ve balık kokusu yayan her betayı kovalayabilirdi.

"Omegalar zarif olmalı." dedi Jeongin, sanki içine Serim kaçmış gibi geliyordu Jisung'a. Onun yaşça daha genç ve erkek haliydi. Seungmin'i gördüğü yerde eline kahve fincanı tutuşturup yavaşça yürümesini söyleyebilirdi.

"Zarafet zırvalığı." diye ağzının içinde geveledi. "Onlarla yemek yemenin yanlış olduğu kısmı hala göremiyorum."

"Sizi etkileyecekler." Jeongin endişeyle prensine baktı. Sarayda bile kurallara uymakta zorlanan prensi, burada kendini tamamen bırakabilirdi.

"Çocuk değilim Jeongin." dedi Jisung net ve bıkmış sesiyle. Kendi düşünceleri ve kendi karakteri vardı. İnsanlardan etkilenip de kalıp değiştirecek zamanları çoktan geçmişti.

"Yine de..." Jeongin, kısık ve kibar ses tonu ile rahatsız edici şeyler söyleyeceği sırada Jisung onu susturdu. "İşin bitince yemek odasına gelirsin. Sen de bizimle birlikte yiyeceksin yemeğini."

Sarayda Lee kardeşler, Jeongin'e sürekli masaya oturmasını söyleseler de omega hizmetkar reddedip durmuştu. Prensle olmadığı ve iş saatleri dışındaki o anlarda gidermişti tüm ihtiyaçlarını. Burada hizmetkar değildi, iş saatleri yoktu.

Jisung, Jeongin'i arkadaşı diye tanıtmıştı ve öyleydi. Minho ve ailesi olarak gördüğü kişilerin oturduğu yemek masasına o da oturacaktı. Kaba olarak gördüğü insanlarla vakit geçirmesi belki de Jeongin'in de kusursuz omega algısını değiştirirdi.

Jisung daha fazla bir şey demeden odadan çıktı. Sıkıcı söylemleri dinlemek istemiyordu. Onun yerine ilk kez saray dışına çıktığı bu zaman dilimini değerlendirmeyi tercih etti.

Kalenin koridorlarında gezindi. Kalabalık olduğunu gördüğü yerlerden sakınıp sessiz olan kısımlara geçti. Yukarı katların aşağılara oranla daha sessiz olduğunu fark etti böylece. Üçüncü kat birkaç kişi dışında neredeyse boştu, onlar da sürekli ellerinde belgelerle geziyordu. Jisung bu katın resmi işlere ayrıldığını fark etti.

Dördüncü katın merdivenlerini usul usul çıkarken de orada ne olabileceğini düşünüyordu. Yemek odaları ikinci kattaydı, kütüphane üçte olmalıydı. Kalenin saraya oranla küçük olduğu düşünülürse geriye pek bir şey kalmamıştı.

Jisung meraklı gözleriyle dördüncü kata giriş yaptığında buranın son kat olduğunu biliyordu. Yine de beklediği şey yıldızları tamamen gören bir hol değildi.

Prens, karşılaştığı teras katı incelemek yerine bakışlarını gökyüzünde gezdiriyordu. Güneş tamamen batmış ve gökyüzünü derin maviliklere bırakmıştı. Yıldızlar gümüş bir ok gibi gökyüzünden yer yüzüne uzanıyordu. Jisung gökteki hilalin yayından çıkan yıldızlar ile vurulduğunu ve huzur dolduğunu hissediyordu.

the language of flowers ♥︎ minsungHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin