40.

3.4K 466 143
                                    

Yazın sıcağı yerini serinliğe bıraktığında ağaçların yaprakları sararmaya ve dökülmeye başlamıştı. Yapraklar ağaçları terk ederken Felix ve ağabeyi birbirini terk edememişti. Lord Chan evine dönmüş, Changbin sarayı evi yapmıştı.

Sarayın büyümekte olan ailesi kendi işler ile uğraşırken sarışın omega kollarını birbirine dolayıp somurtarak oturuyordu. Kaleyi özlemişti ama arkadaşı da kendisi gibi hamileyken gitmek de istemiyordu.

"Civciv dudaklı!" dedi Jisung artık büyüyen ve yürürken yalpalamasına sebep olan karnını tutarak. Yavaş adımlarıyla Felix'e doğru gidiyordu.  Felix'in bu manzarayı görüp kendi iç karmaşasını artırdığından habersizdi. 

"Neyin var bakayım?" Jisung, sonunda ulaştığı arkadaşının kocaman karnına kollarını dolarken sordu. Aralarındaki şiş karınlar sarılmalarını zorlaştırırken prens inatla kollarını tamamen dolamaya çalışıyordu.

Kendisine yapışan ve yanağına öpücükler konduran Jisung'u itekleyip huysuzca nefes aldı Felix. "Karnını ezeceksin." dedi prensin karnını ovarken. İlgili cümlesine rağmen suratsız olması Jisung'un da canını sıkmıştı.

"Söylemezsen yüz üstü yatar Minho gelene kadar da çırpınarak ağlarım." Minho geldiği an onu bir kuş gibi havaya kaldırırdı ama diğerlerini prenslik vasfını kullanarak kendinden uzak tutabilirdi.

"Ya!" Omega söyleyecek gibi olduysa da vazgeçti. Arkadaşının abarttığını biliyordu. "Canım pasta istiyor." dedi konuyu değiştirerek. Jisung sürekli aşerdiği şeyi duyduğu gibi konuyu anında unuturdu.

"Jeongin," diyerek arkasını dönüp omegadan onlara pasta getirmesini isteyecekti ki onun bebek kıyafetlerini hazırlamakla boğuştuğunu hatırlayıp dudağını ısırdı. Onun bu hareketini fark eden çalışanlardan biri anında yanında biterken "Bize pasta getirebilir misin?" ricası ile oradan ayrılıp hızla mutfağa gitmişti.

Felix sanki pasta istediği için surat asıyormuş gibi yapıp gülümsemeye çalıştı ama Jisung, bu gülüşün sahte olduğunu anladı. "Karnın mı ağrıyor?" dedi doğuma yaklaştıkları için olan ağrılara istifaden. Cevabını beklemeden Felix'in karnına hafif hafif masaj yapmaya başlamıştı. 

Prensin bu ilgili hareketi Felix'i daha kötü hissettirdi. Kaleye gitmek ve arkadaşından ayrılmak istiyordu ama Jisung, Felix'i iyi hissettirmek için çabalıyordu.

"Jisung," dedi sarışın omega ağlamaklı sesiyle. Rol yapmayı bırakmış ve arkadaşına içini açmayı seçmişti. "Ben kaleyi özledim." 

Prens, onunla empati yapmayı başararak dudaklarını sarkıttı ve ikisi de aynı anda göz yaşlarını dökmeye başladı. "Evinden uzak kaldığın için özür dilerim." diyerek ağlayan Jisung'a "Sizden uzak kalmak istemiyorum." diye ağlayan Felix eşlik ediyordu.

Jisung, arkadaşının çilli yanaklarındaki ıslak izleri temizledi. "Ziyarete geliriz. Sürekli burada kalmak zorunda değilsin." dedi onu iyi hissettirmek için. Felix fedakarlık yapıp aylarını burada geçirdiyse Minho ve Jisung da aynı şeyi yapabilirdi. Belki daha kısa süreli olurdu bu ziyaret ama yine de birbirlerini görmüş olurlardı.

"Üzülmez misin?" Felix, burnunu çekerek sordu. Gözlerindeki ifade eve dönebileceği için heyecanlıydı. Jisung o gözlere bakıp da gitme diyemezdi. "Üzülürüm ama geçer, mutlu olduğunu bilirim."

"Jisung," diye mırıldandı Felix. Arkadaşına sarılmak istediğinde engel olan karınları yüzünden sadece omuzlarına tutunup başını yasladı arkadaşının göğsüne, şişkin karnı ise hemen burnunun ucundaydı. Bu defa ikisi de birbirlerini özleyecekleri için ağlıyordu.

Prens, aldığı denizanası ve yoğun istiridye kokusu ile burnunu çekip "Ağabeyin geldi." diye haber verdi. Onları koridordan gören Minho'nun koşarak bahçeye çıkması ise saniyeler içinde gerçekleşmişti. 

the language of flowers ♥︎ minsungWhere stories live. Discover now