20.

4.5K 612 272
                                    

Güneş gökyüzünü aydınlatıyor, çiçekler sabah rüzgarıyla salınıyor ve kuşlar güzel sesleriyle şarkılar söylüyordu. Lee Minho'yu uyandıran şeyse bunların hepsinden daha güzeldi.

Önce sırtında hissettiği yumuşak yanak ve ardından vücudunu saran kollarla uyanmıştı Minho. Jisung, ona arkasını dönüp uyuyan betaya sıkıca sarılıp ondan yayılan eşsiz inci kokusunu solurken mışıl mışıl uyuyordu.

Minho uyanırken yüzüne huzurlu ve mutlu bir gülümseme yayılıyordu. Omeganın kendi karnı üzerindeki elini avcuna hapsedip usulca göğsünün üzerine doğru çekti. Jisung'un koluna sıkıca sarılırken bu yeterli gelememişti ve hafifçe zihni açılan Minho artık uyandığı için gözlerini kapatmayı bırakmıştı.

Prensi rahatsız etmemek için yavaşça dönerken tuttuğu elini bırakmamıştı. Görüş açısına omeganın güzel yüzü girdiği an kalbi mutlulukla şakımaya başlamıştı.

Onun güzel yüzüne yaklaşıp dudaklarına bir öpücük kondurma isteği içinde dolarken mutluluğunu duraklatan şey üzerinden kayıp düştüğünü hissettiği bir şeydi. Minho anlamak için şaşkınca yatağa bakarken ikisinin de üzerinin mektuplarla dolu olduğunu gördü.

Lord neden üzerlerinde mektup olduğunu umursamadan tekrar başını yastığa koydu. Jisung'un tuttuğu elini hafifçe okşarken prensin yüz hatlarını aklına kazımak ister gibi inceliyordu.

Esmer tenindeki koyu kahverengi kaşları, onların hemen altındaki kapalı gözlerini süsleyen kıvrık kirpiklerini inceledi bir süre. Bakışları minik burna indiğinde oraya küçük bir öpücük bıraktı bu sefer.

Geri çekildiğinde bakışları prensin dudaklarındaydı. Yastığın baskısıyla hafifçe büzülmüş, daha rahat nefes alabilmek için aralanmış dudaklarını öperek kapatmak istiyordu. Dün gece ona dokunurken incitmekten korktuğu prensi yine yumuşak ve incitmeyen öpücüklerle uyandırmak istiyordu.

Bakışlarını pencerenin dışındaki gökyüzüne çevirdiğinde ise onu uyandırmak için erken olduğunu düşündü. Dün fazlasıyla yorulan bedenin rahatça dinlenmesini istedi ve öpme isteğini bastırdı. Bir kere dudakları onunkine değdiği an daha fazlasını isteyeceğini düşünüyordu çünkü.

Yatakta hafifçe doğrulup sırtını başlığa yasladı. Jisung'un elini kendi vücudunun üzerine bıraktığında prens kıpırdanarak daha çok yaklaştı lorda. Onun karnına sıkıca sarılırken devam etti tatlı uykusuna.

Minho bir eli ile prensin saçlarını okşarken onu uyandırmamak için dokunuşlarını nazik tutuyordu. Bakışlarını zorlukla ondan çektiğinde yataklarına yayılmış onlarca mektuba baktı, belki de yüzlercesi vardı orada.

Eline ilk gelen mektubu alıp dışını inceledi önce. Krala gönderilmiş ve özenle zarflanmış bir mektuptu. Daha zarfından çıkmamış mektubu bırakıp bir başkasında uzandı.

Kenarlarında sarı yaldızlar olan süslü zarf bu defa önceden açılmıştı. Yine krala gönderilen mektubun dışını inceledi bir süre Minho. Sonra dağınık mektuplara şöyle bir göz gezdirdiğinde hepsinin üzerinde "Kral Hongdae'ye" yazdığını gördü.

Kralın ceza olarak ona kendi işlerini yaptıracağını düşünerek önce elindeki açılmış mektubu çıkardı zarfından. Sıkıcı devlet işleriyle alakalı yazılar okumak için fazla süslü olan mektubu okumak için açarken prens hafifçe yanağını sürmüştü Minho'nun karnına.

Lord gülümseyen bakışlarını omegadan alıp tamemen açtığı mektuba yöneldi. İlgisizce okumaya başladığı mektubun her satırında kaşları daha çok çatılıyordu.

Sinirlendiğini hissederken bir başka açılmış mektubu aldı. Benzer şeyler farklı cümlelerle tekrar yazılmıştı. Mektubun sonunda ise yine bir alfanın adı vardı.

the language of flowers ♥︎ minsungWhere stories live. Discover now