33

4.4K 539 232
                                    

Prens yere tamamen oturmuşken Jeongin dizlerini kırıp yere çökmüştü. Jisung kumaşları bir o yana bir bu yana atarken de hiçbir fikirleri yoktu.

"Sanırım Leydi Serim'in işe yaradığı tek kısım buydu." diye fısıldadı prens arkadaşının kulağına. Jeongin dudaklarını birbirine bastırdı gülmemek için. Artık daha rahattı hareketleri konusunda ama gülerse diğer çalışanların dikkatini çekerdi.

Jisung genzini temizleyip diğer kumaşları karıştırmaya başladığında terzi beta ona yardımcı olmaya başladı. "Bu kumaş düğününüzde kullandığımızla aynı." dedi koyu mavi ama insanın içini açan bir renkteki parçayı göstererek.

Prens, betadan gelen yosun kokusu ile burnunu kırıştırıp Jeongin'e yaklaştı yeniden. Minho'nun kokusunu almadığı her saniye için ağlayabilirken diğer betaların feromon kokularından hala tiksiniyordu.

"Bu güzelmiş." dedi çalışanın tuttuğu kumaşı parmağıyla işaret ederek. Jeongin onun eline bakmış ve hiçbir şey demeden kumaşa çevirmişti bakışlarını.

"Bununla nasıl bir model yapabiliriz ki?" Betaya bakarak sordu. Prensinin hiçbir fikri olmadığını biliyordu.

Terzi kendi aklında canlanan tasarımları anlatırken Jisung hiçbir şey anlamıyordu. Leydi Handong burada olsaydı da o seçseydi keşke kıyafetlerini.

"Efendim," İçeri giren alfa çalışan saygıyla selamladı yerde yayılarak oturan prensini. "Lord Minho sizi çağırıyor."

Jisung, duyduğu isim ile anında çiçekler açmış, etrafına kelebeklerini salmış ve gülümsemesiyle güneşi doğurmuştu. İnci gibi parlayan dişlerinin hepsi görünürken hemen yerinden kalkmış ve arkadaşına "Sen halledersin." diyerek odadan çıkmıştı.

Sarayın koridorlarında koşturarak ilerlerken eşinin bir üst kattaki odasına gidiyordu. Lord kendini günlerdir oraya kapatmıştı ve Jisung arada bir yanına gitse de yüzünü göremiyordu doğru düzgün. Şimdi Minho, kendisi çağırdığı için vakit kaybetmek istemiyor ve eşinin güzel yüzünü öpücüklere boğarak hasret gidermek istiyordu.

"Aşkım!" diyerek açtı odanın kapısını çalmadan. Nefes nefese kaldığı için inip şişen göğsüne elini koyup masasında yığınla kağıdın arasında oturan lordun yanına ilerledi.

"Çok özledim seni." Minho, yanına yaklaşan prensi kendisine çekip sıkıca sarıldı ince beline. Başı omeganın göğsünün üzerine geldiği için hızla atan kalbinin sesini duyuyordu.

"Koşarak geldim." dedi Jisung kıkırdar tonda. Kendisi de çok özlemişti ama bunu söylemek yerine kollarını sıkıca sardı sevdiğine.

"Bir sorun yok, değil mi?" Omega kollarını hafifçe çekip betanın kamburlaşmaya başlayan sırtına masaj yapmaya başladı. Beta kendisini çok yoruyordu.

"Dün gece benden önce uyuman dışında sorunum yok." Minho geri çekilip Jisung'un ellerini dudaklarına götürdü. Narin ellere öpücüklerini bıraktıktan sonra prensi kendisine çekti tekrardan.

Lordun kucağına düşen ve oraya iyice yerleşen prens ışıldayan gülümsemesini bahşetti. Kahvaltıdan bu yana gördüğü tek şey beyaz kağıtlar olan lord için göz kamaştırıcıydı.

"Uyuyakalmışım." dedi Jisung suçlu çocuk tebessümünü sunup. Minho yüzünü onun boynuna gömüp gözlerini kapatarak mırıldandı. "Sorun yok. Seni uyurken izlemeyi de özlemiştim."

Jisung elini lordun saçları arasına çıkarıp her bir telini severken lord memnun mırıltılar sundu. Yorulan gözlerini dinlendirirken vakit geçirmek istemişti eşiyle.

the language of flowers ♥︎ minsungHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin