❦ SAKLI KALAN / BÖLÜM ●40●

22.2K 7.3K 2.4K
                                    

Hellö 💦


R

uhumu bir fanus içerisine hapsetmişken çıkmıştı karşıma, elimden alınan onca etken karşısında alınmayanlarla sınanmaya yemin etmiş gibi ilerliyordum nedense. Onu tutmak ve yakalamak istedim. Tıpkı kendime ve hayatıma yapmak istediklerimle ilerlediğim gibi. İnatçı bir yapım olmuştu her zaman. Öyle ailesinin sözünden çıkmayan iyi evlat rolünü üstlenememiştim hiçbir zaman. Ne gariptir ki onların üstlenemediğini çok erken çözecek kadar büyük bir gafletim vardı. İnsanlar, dertlerinizi dinleyerek çözemiyordu. Ben de çözemiyordum. Çözmek için en büyük kabiliyetimin çalışmak olduğunu öğrenince ailemi kafaya takmayı bırakmıştım ben.

Herkes, ailesiyle ilgili sorunlar yaşardı değil mi? Herkes ellerinden tutulduğunu düşündüğü insanlar tarafından ihanete uğrardı. Dayak yer, en büyük kavgayı onlarla eder, en büyük hayal kırıklarını da onlardan görürlerdi ne hikmetse. Benimkisi de bu anlattıklarımdan farklı olmamıştı hiçbir zaman. Ruhumun sıkıldığı her dakikada insanlara dertlerimi yakınmaya çalıştığımda benim çarem olamadıklarını fark etmek, beni ayakta tutan en büyük etken olmuştu nedense.

Babam, ne kadar kendisini geliştirmiş gibi görünen bir adam olarak kendisini ön plana çıkarmış olsa da aslında evde, kapıların ardında, geride kalmış bir yobazlıkla karşılardı beni. Canı sıkıldığında, işte insanlara laf söyleyemediğinde ya da maaş geç yattığında bizden alırdı hıncını. Bağırış çağırışlar evde kol gezerken bir süre alışmış olan bünyem de dayak yediğinde tepki vermemeye başlardı. Ama hâl bu ya, insanlar ailelerinden gördükleri darbeleri unutmak için programlanmış beyinleriyle doğarlardı nedense. Ben, babamdan yediğim dayağı her unuttuğum zaman zarfında, hatırlatmak için yeniden yeltenirdi.

Mutlu gözüken bir aile olabilirdik. Alışmış kudurmuştan beterdir derler. Ben, babamın biricik kızı, herkesin kıskandığı o küçük çocuk olabilirdim. Kendim de öyle hissediyordum ne hikmetse. Ama iş bu ya, dayak yediğimde de en çok nefret ettiğim insan hep babam olurdu. Unutmam ise gelip bana sırnaşmasıyla son bulurdu.

O vakitlerde bunun normal olduğunu sanırdım hep. Sanki herkes ailesinden benim gibi dayak yiyordu ve ben de o herkese dâhil olan kesimde yer alıyordum.

Ama aslında ben çoğunlukta olmadığımı büyüdükçe anlamaya başlamıştım.

Annemse o süreçte benim kurtarıcı meleğimdi. Öyle sanıyordum. Dışarıdan bir melekti. Dinine bağlı, insanlara zarar vermeyecek kadar düşünceli ve ince bir insandı annem. Öyle sanıyordum. Hangi anne, çocuğuna psikolojik baskı yapardı ki?

Büyüdükçe öğreniyordu insan.

Annem, bacak arasındaki incecik zara takıntılı bir kadındı. Küçüklüğümden beri "Bey beyliğini vermiş, ama kız kızlığını vermemiş." derdi. Onun sözleri benim için çok önemliydi. Nasıl oluyordu anlamıyordum ama hiç unutamıyorum. Küçüktüm, kız kardeşi, yani teyzemin sevgilisiyle birlikte olması durumunda ortalığı birbirine katmıştı. Oysaki teyzem, hayatta kalan tek kişilik ailesinin, annemin gözlerinin içerisine bakarak merhamet bekliyordu. Nedendi bu beklentisi? Bir adamı sevdiği ve onunla birlikte olduğu için mi bekliyordu? İyi de, olması gereken de tam olarak bu değil miydi zaten?

Değil sanmıştım o gün. Çok üzüle üzüle. Bir kadının, erkekle olmasından ölesiye korktum. Çünkü annem, teyzeme, öz kardeşine "Kirlendin." demişti. Kirlenmek ne demekti ki? Kıyafetime dondurma döktüğümde annem kirlettiğim için kızardı bana. Ama seven iki kişinin birlikte olması nasıl bir kirlenmekten geçiyordu? İnsanın vücudu, kendi kendisini kirletebilir miydi?

Öyle olduğunu sanmıştım.

Korkmuştum. Bir erkek bana yanaşmaya başladığı o vakit, kendimi fütursuzca geri çekmeye başlamıştım nedense. Oysaki annemin ellerinde tuttuğu hayat, yaşamam gereken o hayat değilmiş ki. Onun doğruları, yanlışlarla süslenmişti.

Deliler Ağlamaz KİTAP OLUYORHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin