❦ TİŞÖRTÜNÜ ÇIKART /BÖLÜM ●8●

53K 12.9K 1.7K
                                    

Hellö 💦

Yerimde yavaşça hareketlenip önümdeki siyah ve beyaz satranç tahtasına odaklandım. Taşlar her zamanki gibi yerlerine dizilmiş ve deli gibi düşünerek oynamaya çalışıyordum ama odak noktam sanki şaşmak için an kolluyordu. Ucunda, en çok istediğim şey vardı. Onun istediği ise tüylerimi diken diken yapmaya yetiyordu. Ama öyle bir hamle yaptı ki vezirimi feda etmekten başka şansım kalmamıştı.

Sinirlerim bozuldu. Piyonumu karşıya geçirip yeniden vezir yapabileceğim alan aradım ama imkânsız gibi bir şeydi. Ona şah çekip vezirini feda etmesi gereken bir yer aradım ama o da yoktu. Taşları öyle bir düzen ile dizmişti ki hangisini yesem bana dokunuyordu.

Gerilmiştim.

Derin bir nefes alıp saçlarımı diğer omuzuma attım ve sıcak basan bedenimi rahatlatmak için odaklanmaya çalıştım.

Taş feda etmem gerekiyordu orası kesindi, ama hangisiydi?

Fili öne itekledim ve atını yedim. O da uzun sürmeden diğer atı ile beni yiyecek sanıyordum ki hiç beklemediğim bir hareketi yapıp piyonunu hareket ettirdi.

O an, hayatımda yaptığım küçük bir hamleden hiç bu kadar nefret edebileceğim aklıma gelmezdi.

Ama etmiştim.

İliklerime kadar kendimden nefret ettim.

Kızdım.

O taşı oraya nasıl itekleyip yapabileceği hamleyi hesaba katamadım derken engellemek için bir taş aradım ama yoktu. Şah çekmişti. Sola kaydırdığım anda vezirini bir kare sağa getirecek ve beni şah mat yapacaktı.

Başımı kaldırıp yüzüne baktım. Dikkatle beni inceliyordu. O gözlerin üzerimde olmasına karşılık daha da sinirlenirken sakin kalmaya çalıştım ama imkânsızdı. Az önce ondan boşanmak için şansımı tuzla buz etmiş, o da benimle rahat rahat uyumak için âdeta bir rıza almıştı.

"Yatağın sağ tarafında ben yatarım." dediğimde dudağının belli belirsiz yukarı kıvrıldığını gördüm.

"Peki."

Onayının pürüzsüz sesinden çıkmasıyla birlikte yavaşça yerinden kalktı ve üzerini düzeltti.

"Aşağı ineceğim. Birlikte inmek ister misin?"

Bir an hayır demek için dudaklarımı araladım ama gözlerine bakınca bunun aslında belli belirsiz bir zorunluluk olduğunu fark ettim. Yine de şaşırmamak elde değildi. Zorunluluk olsa dahi sorma gereksinimi duymuştu.

Yenilmenin getirdiği suçluluk duygusu ile kendimi yerken yerimden kalkıp başımı onaylar anlamda sallayıp arkasından ilerlemeye başladım. Hâlâ kafamda satranç tahtası yer alıyordu. O hamleyi yapmasam beni yenemeyeceği o siyah beyaz renklerle döşenmiş tahta...

Aşağı indiğimizde aile saadetinin döndüğünü fark etmem uzun sürmedi. Yavuz ve Tuğba yan yana oturmuştu. Bu görüntü, bozuk olan moralimi daha da bozarken ben de kendimi Vural'ın yanına bırakmıştım.

"Kim yendi?" diye soran Tuğba merakla bize odaklanmıştı. Normalde olsa, Yavuz'un irtibatı olmamasına karşılık onu sevebilirdim ama her hareketi batacak kadar sinir bozucuydu.

Dönüp Vural'a baktım. Yendiği için hava atacak mı diye düşünüyordum ki o cevap bile vermeden bana döndü. Evet, beni herkesin içerisinde rencide etmek yerine kendisi bana bırakıyordu. Bu adam, bugün şaşırmam için yeterli bir şekilde davranmıyor değildi. Yine de üzerinde durmadan onlara döndüm.

"Kardeşin yendi."

Yavuz, duyduğu cevapla şaşırmadan edemedi.

"İki kere üst üste yenildin öyle mi?"

Deliler Ağlamaz KİTAP OLUYORHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin