❦ BENİM İZNİM OLMADAN /BÖLÜM ●13●

56.7K 8.1K 2.2K
                                    

Hellö 💦

Yalnızım anne. Ruhumun en derinliklerindeki yalnızlıkta sürünen bir yekpare gibi amansızım. Dilime varmıyor söylemek istediklerim. Söylediklerim ise gönlümden kopmuyor iffetsizce. Derinlemesine bir sancı var tam yüreğimin ortasında. Veba gibi yayılmış. Ölmemi bekliyor aklı sıra. Canım, ruhuma ihanet etse de gözlerim edemiyor bir türlü. Susuz kalıyorum isteksizce. Dilim damağım kuruyor söyleyemediklerimin getirdiği yolsuzlukla. Canım acıyor sebebini bilmediğim bir yoklukla. Yüreğimde sandığım sancı, sonra beynime vuruyor. Şeytan'ın didiklemesi gibi didikliyor aklımı. Neye kızacağımı, ne diyeceğimi dahi kestiremez bir hâlde hiddetiyle yanıyorum öylece. Nefesim boğazıma takılıp geçiyor sanki. Parmak uçlarıma kadar hissediyorum. Yalnız mı kalıyorum ne?

Aldığım nefes, ciğerlerime ulaşamayacak kadar yangınla karşılaşırken bedenimde, yalnız kalmak ne hacet? Ölüyorum sanki. İkaz ediliyormuşum gibi Azrail tarafından sınanıyorum. Neyle sınanıyorum orası da muallak. Bulamıyorum belki de kendimi. Hissedemediğimden mi bütün bu bedenimdeki amansız çehre? Orasına da söyleyecek laf bulamıyorum. Ama biliyorum. Yavaş yavaş, yıpranıyorum bu hayatta. Sessiz kalmayı öğreniyor, sessizleştirilmeye boyun eğiyorum. Öğreniyorum bir kere. Titreyen ellerimi birbirine bağlayıp görmezden gelecek kadar oyunbaz olmayı öğreniyorum büyük bir istekle. Hissediyorum. Yalnız kalmanın, nasıl bir ihtiyaçsızlık olduğunu zamanın her kamçısında iliklerime kadar tadıyorum. Görüyorum da. Kendimi inandırdığım onca gerçek arasında, yalnız kalmanın getirdiği çaresizliği, insanların yalnızlığıma bir perde çekmesini kör bir adamın karanlığı görmesi kadar net görüyorum. Ama yine de öğreniyorum işte. Yalnız kalmayı değil, yalnız bırakanların bir gün geri döndüklerinde aptal gibi umutla onlara tutunmayı öğreniyorum. Çünkü vasfım, onun ellerinde hayat bulmuş gibi yâd edilirken, topraktan taşan su kadar berrak kalıyorum. Çünkü ben, bana öğretilen hayata uyum sağlamaya zorunlu tutulmuşken öğretene itaat etmeyi seçecek kadar çaresiz kalıyorum.

Onun bana olan öfkeli bakışlarının incilerinde bir süre tutuklu kalıyorum nedense. Onu görmeyi özlediğimden mi bu tutukluğum? Ah, tenimin bu yangını, alışılmışlığın bir gafleti mi yoksa?

Gülünecek hâldeyim biliyorum ama ölmediğime seviniyorum nedensizce. Onun dudaklarından çıkan sözlerle fark ediyorum aslında kendime yaptığım ihanetin. Yine de o ihanete sebep olan adama suçlu hissedecek kadar delirmiş hissediyorum.

"Ne fark eder?"

Dudaklarımdan dökülen sözlerin odaya bir bomba bıraktığının farkındayım.

Kaşları çatılıyor ilk önce. Yeniden. Dudakları bir çizgi hâlini alacak kadar gerginleşirken bir an sanki usta bir marangozun elinden çıkmış bir heykel gibi dikiliyor karşımda. Hareketsiz, tepkisiz ve tıpkı benim gibi tutuk...

Hemen ardından gelen şiddeti ise odaya bıraktığım bombayı patlatıyor.

"Sen..." diyor bana doğru sarsak adımlarla yürürken. "Sen canına kıymaya nasıl cüret edersin?"

Öyle hayret dolu ki sözleri, bir an gerçekten de deli olduğumu düşünüyorum. Sanki sebepsiz yere kendimi uçurumdan aşağı bırakmışım gibi geliyor.

Yutkunuyorum boğazıma takılan herhangi bir şey yokken. Bir boşluk... Koca bir boşluk içerisinde bir açıklama arıyorum. Canıma kıymaya değecek tek bir açıklama dahi bulamamak da neyin nesi? Oysaki o an, bunu yaparken oldukça haklıymışım gibi gelmişken bu nasıl olabiliyor?

Sessizliğim, haklılığını körükleyen bir köz gibi ateşvari.

Tam önümde durmuş, bana yukarıdan bakarken bir anda yatağa, dizlerinin üzerinde çıkıp yüzüme doğru eğildi. Öyle hızlıydı ki sinirini hareketleriyle zapt etmeye çalıştığı her hâlinden belli.

Deliler Ağlamaz KİTAP OLUYORHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin