ÇOCUKLAR -27

503 46 8
                                    

"Elim kanıyor, dizlerim kanıyor. Bahçedeki ağacın altında ağlıyorum. İlk kez bu kadar bir başımayım. Henüz büyümemişken üstelik! Canım yanıyor."

Kandırdığı korumanın yanından geçti hızlıca. Herkes biraz kandırılıyordu ne de olsa. Adamın lafını ağzına tıkadı. Kıyafetindeki kırmızı leke büyürken bunu umursamadı. Evin ışıkları yanıyordu. Yokluğu kısa sürede fark edilmiş, sessize aldığı telefonuna onlarca arama gelmişti. Bahçeyi aşıp eve girdi. Kendisini bir kargaşanın beklediğini düşünüyor olsa da annesini bir koltuğun üzerinde uyurken buldu.

Kolunu duvara yaslayıp derin bir nefes çekti içine. Bir annesi vardı dünyada, bir de kendisi. Bu kadın hem en yakınıydı hem de en uzağı. Yatsaydı ya işte, ne diye beklemişti ki bu saate kadar? Kendini üzüyordu yalnızca. Oysa oturup baştan sona konuşsalardı her şeyi, ne üzülecekler ne de yorulacaklardı. Tarık'la konuştuğu kadar kızıyla konuşsaydı çözülürdü mevzu her neyse.

Dikkatli adımlarla odasına çıkıp kapısını kapattı. Çekmeceden pansuman malzemelerini aldı. Ayna karşısında yarasını temizledi. Sonra temiz bir kıyafet giydi üstüne. Dolaptan bir pike çıkarttı ve aşağıya indi. Annesinin üzerine örtüp ışığı kapattı. Yokluğunu çabucak fark eden kadın, varlığını hemen hissedemiyordu. Zaten Sahra da yorgundu, uyumak istiyordu. Bir ağrı kesici içip tekrar odasına çıktı.

***

Geç uyumanın verdiği etkiyle, çevresinde sesler duysa da uyanamadı. Yüzünün gıdıklandığını hissettiğinde başını çevirdi. Karşısında güler yüzüyle Günseli duruyordu. Tekrar kapattı gözlerini. Uyku ve uyanıklık arasında, gerçeği ayırt edemediği yerdeydi. "Uyansana artık!" Günseli tekrar dürttüğünde ofladı.

"Bırak da uyuyayım!" Üstündeki örtüye tutundu sıkıca.

"Gece macera peşinde koşacağına uyusaydın! Hastane randevun var kalk hadi!" Annesinin sitemli sesini duyduğunda başını kapıya çevirdi. Karşısına alıp kızmadıysa, uzun süre bunun acısını çıkaracaktı. Soğuk bir sesle azarladığına göre dediğinin yapılmasını istiyordu. Uslu bir çocuk gibi kalkıp elini yüzünü yıkadı ve kahvaltıya indi. Babaannesi de sofradaydı. Kadına sıkıca sarılıp yanına oturdu. Annesi garip bir şekilde dün gece hakkında konuşmuyordu. Günlük sohbetlerini edip kahvaltılarını ettiler.

Hastaneye gitmek için evden çıktılar. Günseli de Sahra'nın ısrarlarıyla aralarına katılmıştı. Öğleden sonra derneğe gitmesi gerekiyordu, hastane dönüşü onu da bırakacaklardı. Hastaneye girdiler, biraz bekledikten sonra doktor odasından çağrıldılar. Günden güne iyileşen yarasının, dün yaptığı sürprizden bahsetmeden anlatılanları dinledi Sahra.

Annesi de birkaç soru sordu. Hâlâ fazlasıyla ilgiliydi bu konuyla. Sahra telefonuna gelen mesaj sesiyle ekranı açtı. Cevapları dinlemeyi annesine bırakarak Tarık'tan gelen mesajı okudu. Saat dörtte kendisini vuran adamla bir görüşme ayarladığını ve isterse gelebileceğini yazmıştı. Önce inanamadı, birkaç kez okuma gereği duydu. Başına taş mı düşmüştü ki bu adam yaptığı işten kendisini haberdar ediyordu? Hızlıca, gelmek istediğini yazdı. Odadan çıkıp arabaya kadar yürüdüler.

"Ben derneğin önünde inerim siz devam edersiniz."

"Ben de geleyim seninle. Değişiklik olur bana." Kaçmak için Günseli en iyi bahanesiydi. Annesine görüşme yapacağı kişiden bahsetse, izin alamayacağını biliyordu. Reyhan hanım da şaşırdı kızının teklifine.

"Sen sevmezdin bizim derneği?"

"Çok sıkıldım evde." Dönüp sessizce kendisini izleyen annesine baktı. Doktor iyi olduğunu söylemişti, endişelenecek bir şey yoktu ne de olsa. Reyhan hanım başını göğe kaldırdı.

SAHRA ÇİÇEĞİWhere stories live. Discover now