İNANÇ -21

535 52 23
                                    

Hızlıca kahvaltısını yaparken annesinin onu izlediğinin farkında değildi. Ona kalsa uyanır uyanmaz şirkete gidecekti fakat anne yüreği evladını karnı aç çalışmaya göndermeye razı olmamıştı. Üç gün sonra ilk kez arayan avukatıydı kızın hareketlerindeki aceleye sebep. Şirkete gelmemiş, resepsiyondan arandığında da cevap vermemişti, ta ki sabah arayıp bu gün geleceğini ve herkesle konuşmak istediğini söyleyene kadar.

"Hayırdır kızım, ne bu acelen?" Çayından bir yudum alıp, peçeteyle dudaklarını sildi. Üç gündür belirsiz bir sessizliğe bürünmüştü, konu hakkında agresif tavırlar sergileyen amcasından başkası da konuşmamıştı. Ne annesi ne de dayısı sorgulamıştı bu durumu. Her şey normalmiş gibi davranıyorlardı. Ve Tarık, kanıtlanmamış masumluğundan eminken ortalardan kaybolmuştu bir anda.

"Tarık... Bey bu gün şirkete gelecek de. Konuşacakları varmış." Annesinin yüzüne bir gülümseme yayıldı.

"Demek işe dönüyor. Sevindim."

"Henüz belli değil anne. Ne konuşacağını bilmiyorum." Sabırsızca yerinde kıpırdanıp kolundaki saate baktı.

"Sen inanıyor musun Tarık'a?" Bu ani soru karşısında duraksadı. Tarık sorduğunda da cevapsız bırakmıştı. İnanıyordu aslında, bir sebebi olmasa da inanıyordu. Fakat dışarıdan bir gözle bakmayı deniyordu olaya. Görünüşte Ercan'dan başka delil yoktu, Tarık serbestti. Doğruyu söylüyor olmalıydı. Peki neden kayıptı günlerdir? Yine bir şey demedi. "Sanki kızgın değilsin artık?" Durum kritiği yapan annesi, kollarını masanın üzerinde birleştirmiş kızını seyrederken, Sahra Tarık'a olan kızgınlığını aradı derinlerde bir yerlerde. Nereye saklanmıştı bu öfke?

"Bütün vaktimi insanlara kızarak harcayamam değil mi? İşe başlayış tarzını tasvip etmesem de olan oldu bir kere. Zaten vakti geldiğinde..." Omzunu silkip her şey normalmiş gibi konuşmaya başlasa da, cümlesini yarım bıraktı. Üç gündür her an bir yerlerden çıkmasını beklediği avukatını görmediği gibi, bir gün yollarını tamamen ayıracaklardı. Tek kelimeyle bitecek cümleyi, içten içe uzayan hisler sebebiyle tamamlamadı.

"Kovacak mısın onu?" Annesi, karşısında vicdan azabı gibi duruyordu bu sabah. Ayağa kalkıp zoraki bir gülümseme yerleştirdi yüzüne.

"Elbet bir gün şirketten ayrılacak. Ömür boyu yanımda kalacak değil ya?" Kovmayacaksa da Tarık yüzünden annesiyle inatlaştığı günleri hatırlayıp, ona alıştığını hemen itiraf etmeyecekti. 

***

"Ben herifi içeriye tıktırmaya çalışıyorum, sevgili yeğenin bizi toplantı odasına topluyor. Hem de neden? Avukatını dinlememiz için." Cihan bey homurdanırken, Yakup beyin de sinirini bozuyordu. Tarık meselesi kapandı zannediyorlardı, üç gün sonra ortaya çıkan adam tedirgin etmişti her ikisini de. Suçlamalara maruz kaldı diye kaçıp gittiğini düşünmüşlerdi. Kapı açıldı ve içeriye Sahra ve Mete girdi. Onların da yüzü gergindi. Geçiştirme bir selamla yerlerine oturup beklemeye başladılar.

"Ne zaman gelecek?" dedi Mete. Sesini sadece Sahra'nın duymasına özen gösterdi. Genç kız bilmediğini belli edercesine dudağını büzüp, kolundaki saate baktı tekrar. Bir iki dakika sonra kapı açıldı. Bekledikleri kişi geldi nihayet. "Hah, geldi." Yerinden kalkacaktı aslında, yanına gidip sorular sorma isteğiyle doluydu içi. Fakat amcası ve Cihan beyin önünde bunu yapmak büyük hata olurdu. Mete masaya doğru ilerleyen adamı süzdü. Bu üç gün ondan pek bir şey götürmüşe benzemiyordu. Hâlâ aynı güvenilir imaj çizen avukattı. Bu hırsızlık olayı sinirlerini yıpratmıştı herkesin. Daha önce de güvenlik ihlali yalanmıştı ama Mete bile Tarık'ın adı geçince dikkat kesilmişti mevzuya. Ara ara Sahra'nın aklını karıştırdığını düşünse de hırsızlık yapacağına ihtimal vermeyenlerdendi o da.

SAHRA ÇİÇEĞİWhere stories live. Discover now