ÇİÇEK -25

521 48 13
                                    

"Kötü günler, kötü kâbuslara sebep oluyor. Kurtulamıyorum, bunu istemekten de vaz geçecek gibiyim. İşin kötü yanı alışıyorum. Bundan sonra hayat böyle devam edecekmiş gibi. Belki de eder bilemem ki..."

Bir hasta yakınının telaşlı koşuşunu yanlış anlamıştı Sahra. Kendisini öldürmek isteyen birinin varlığından haberdardı fakat onu görmemişti, kim olduğunu bilmiyordu. Hastaneden çıktığı andan beri, karşısına çıkan her kişiden şüphelenecek bir tedirginlikteydi. Reyhan hanımsa kızının içe kapanmasından korkuyordu.

"Ragıp, bulunamadı mı şu adam daha? Kaç gün oldu Allah aşkına!"

"Çevredeki kamera kayıtlarını inceliyor polisler. İşlek bir yer değil ki biri görmüş olsun. Ağaçların içi işte..." Ragıp bey canı sıkkın bir şekilde arkasına yaslandı. Günlerdir hiçbir haber yoktu, tehlike yakınlarındaydı, yeğeni yukarıda uyuyordu, adam uykusuzdu ama haber yoktu... Aklında tek bir soru vardı. "Kim niye yapar bunu?"

"Cihan'ın yapmadığından emin misin?" Kardeşinin yanına oturan Reyhan hanım öfkeliydi.

"Değilim, herkes olabilir. Hele geçen günkü olaydan sonra bu ihtimal daha da güçleniyor kafamda ama... Yakup yanında abla, cesaret edemez buna."

"Yapma Ragıp, Cihan'ı hiç tanımamış gibi konuşuyorsun! Ama bunu yapan her kimse bulduğumda sakin kalmayacağım, bunu bil." Ragıp bey ablasının elini tuttu. Bir anne olarak bu halde olması normaldi ama birinin sakin ve sabırlı olması gerekiyordu. Bu görevi üstlenerek gitmeden önce ona teselli vermeyi denedi.

"Ablacığım, haklısın ama lütfen biraz daha dayan. Az kaldı." Kadın dolan gözlerini saklamak için başını ne eğdi. Canı yanıyordu ama sabır masalından bahsediyordu herkes. Paramparçaydı, anlatamıyordu kimseye. Rol yapmak zorundaydı ama bu kadar yaralıyken yaralayana gülümsemek canından can eksiltiyordu.

"Ne kadar az kaldı Ragıp?"

"Çok az kaldı abla... Çok."

***

Açılan perdeden içeriye süzülen güneş, direkt gözlerini hedef aldığında uykusundan uyandı. Odanın havalanması için perdeyi açan annesini görünce gülümsedi. Reyhan hanım temiz havayı soluyup, saçlarında taşıdığı huzurla yatağının yanına geldi. "Günaydın güzel kızım."

"Günaydın annem."

"Nasılsın? Var mı ağrın?" Olumsuz anlamda başını salladı. Bir ağrı hissetmiyordu bedeninde. Gözlerini ovuşturup, annesinin desteğiyle yatakta doğruldu. Biraz daha uyuyabilirdi aslında. Henüz o kadar da geç değildi saat. "Şimdi kahvaltın geliyor, sonra da ilaçlarını içeceksin. Saatlerini aksatmamamız gerekiyor, biliyorsun." Annesinin şefkatli ama otoriter haline güldü. İyileşene kadar sıkı bir programa girecekti belli ki. Muazzez elinde bir tepsiyle odaya girdi. Tepsi bir kişi için fazla büyüktü.

"Bunların hepsini ben yemeyeceğim değil mi?"

"Evet, sen yiyeceksin. Hatta ben de yemene yardım edeceğim."

"Kendim yiyebilirim de... Burada çok fazla şey var." Annesinin, kucağına dikkatle yerleştirdiği tepsi kahvaltılıklarla doluydu. Bir de süt koymuşlardı, sevmezdi ki. Bir umut Muazzez'e baktıysa da onu da kararlı bir şekilde dururken buldu. Burnuna doğrultulan bir parça peynirli ekmeği yemek için ağzını açtı.

"Bırak da ben yedireyim kızımı. Patron olmuş olabilirsin ama hâlâ benim küçük kızımsın."

"Bari süt içmeyeyim. Çay yok mu?"

"Çay kahve bir hafta yasak." Muazzez kesin aldığı talimatları küçük hanıma iletti. Yüzünden pek de memnun olmadığı anlaşılıyordu.

"Ben sana ne verirsem onu yiyeceksin. Sağlıklı besleneceksin. Bak yüzün bembeyaz. Şu pekmezden de ye, renk gelsin yanaklarına." Annesinin hızlıca uzattığı ekmeği ağzına alıp duraksadı.

SAHRA ÇİÇEĞİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin