HİKÂYE -9

699 69 15
                                    

Temiz bir kâğıt almak istediğinde, masanın altındaki küçük rafın kapağını açtı. Rahat çalışabilmek için, her şeyi ulaşabileceği yerlere yerleştirmişti. Kullanışlı bir ofis takımıyla güçlerini birleştirdiğinde ortaya verimli bir çalışma çıkıyordu. Kâğıdı almak için eğildiğinde, günlerdir öylece duran iki dosya çarptı gözüne. Birisi Tarık'ın önüne koyduğu ve zorla okutturmaya çalıştığı dosyaydı diğeri de Tarık'ın iş sözleşmesi. İkisini de eline alıp masaya koydu.

Titiz bir çalışma yapmıştı genç adam. Tarihler, isimler ve olaylar özenle yazılmıştı. Sahra, sayfaları çevirirken yalnız kendisinin değil, kimsenin göz ardı edemeyeceğini düşünüyordu bu çalışmayı. Şüphenin cisimleşmiş hali gibi tutuşturulmuştu eline, kapalı kutularda saklamanın da bir faydası yoktu. Eğer gerçekten avukatının bahsettiği gibi hukuka aykırı işler varsa ki amcasının bunu yapacağını hiç sanmıyordu, buradaki isimlerle görüşüp mevzular halledilmeliydi.

Dosyayı kapatıp kenara çekti. Eve götürüp incelemek istiyordu. İş sözleşmesine gitti eli, elini kolunu bağlayan belgeye. Tarık'ı altı aydan evvel işten kovarsa hukuki yaptırım uygulanacaktı. Yüklü miktar tazminatın veremeyeceği zararı, basın önünde konuşarak ya da açtığı davaları kapatmayarak verecekti genç adam. Belki de usulsüz gördüğü işleri anlatacaktı tüm Türkiye'ye. Bunu yaparken de gözünü kırpacağa benzemiyordu. Çalışmaya başladığında sabredebileceğini sandığı avukatını üçüncü gün işten kovmaya yeltenmişti. Yazın ortasında soğuk rüzgârlar estiren bu konuşmayı yapmışlardı. Adamın kendinden emin tavrı, aklına koyduğunu yapacağına delildi.

"Suç sende değil ki. Sana bunca hakkı veren annemde." Maddeleri ezberler gibi tekrar okurken sitemle mırıldandı. Tarık yüzünden şirketin başına bir iş gelmesine müsaade etmeyecekti. Ama onu bu şirkette rahat da ettirmeyecekti. Kendi kendine gitmesini sağlayacaktı buradan, ilk yaptığı plana sadık kalacaktı. Fakat önce öğrenmesi gereken şeyler vardı. Reyhan hanım niye Tarık'a bu kadar imtiyaz gösteriyordu? Tarık nasıl bu kadar rahat davranabiliyordu? Özel koruma ya da Reyhan teyzesine haber uçuran bir casus muydu? Geçmişe dair çok şey biliyordu. Patronunun küçükken piyano çaldığını nereden biliyordu?

Kapı çalındığında düşüncelerinden sıyrılıp hızlıca toparlanmaya başladı. "Gel!" diye seslendi bir yandan da. Biri şüphe diğeri esaret olan iki dosyayı son anda rafa yerleştirip, kibar bir gülümsemeyle kendisine doğru gelen Tarık'a baktı. Normalde mesafeliydi avukatına karşı. Ama kısacık zamanda hangi duyguyu yansıtacağını bilemediğinden tebessüm edivermişti işte.

"İş sözleşmeme mi bakıyordunuz?" Görmüş müydü? Omuzlarını silkerek inkâr etme yoluna gitti Sahra. Eline kalemi alıp, ne yazacağını unuttuğu kâğıda eğildi. "Raporları inceleme fırsatınız oldu mu peki?"

"Gördüğünüz gibi çok meşgulüm Tarık bey. Geçmişi irdelemeye vaktim yok." Adamın gitmesini bekliyorken karşısına oturmasıyla iyice gerildi. Hazırlıksız yakalanmış gibi hissediyordu kendini. Oysa Tarık'a karşı hep savunmada kalması gerekliydi.

"Beni kovmanın yollarını düşünmekle meşgul gibisiniz daha çok. Hatta dakikalardır o sözleşmeyi inceleyip açık arıyor olmalısınız." Kendinden emin konuşan avukatına baktı. Rahatlığı sinirini bozuyordu. Gözlerini kıstı Sahra, rehavete kapıldığı bir anda yakalayacağı hatasını bekleyecek sonra da bu genç adamdan kurtulacaktı.

"Bunun için düşünmeme gerek yok Tarık bey. Zamanı geldiğinde yollarımızı ayıracağız zaten. Ama düşündüğüm başka şeyler yok değil." Ellerini masanın üzerinde birleştirip öne doğru eğildi. "Yemek yediğimiz gece anneme yaklaşımınız dikkatimden kaçmadı. Üstelik benim hakkımda bildiklerinizin, duyduklarımdan çok daha fazlası olduğunu düşünüyorum?" Genç adam sol yanağını kaşıyıp, sırtını dikleştirdi. Soru eki olmasa da bariz bir soruydu bu.

SAHRA ÇİÇEĞİDär berättelser lever. Upptäck nu