SORGU -8

737 78 9
                                    

Korkması için bir sebep yokken, irkilerek uyandı Sahra. Ağlamaktan ve uykusuzluktan şişmiş gözlerini açarak etrafa bakındı. Yutkunduğunda, boğazı acıdı. Biraz su içmek iyi gelecekti ama yataktan çıkmak için acele etmek istemiyordu. Hava henüz karanlık sayılırdı. Perdenin arkasında doğmaya hazırlanan bir güneş olduğunu bilse de, biraz daha uyuyabilmeyi isterdi.

Ellerinden destek alıp, sırtını yatak başlığına yasladı. Huzursuz bir gece geçirmişti, şirkete gidebilecek kadar iyi hissetmiyordu kendini. Kimseyle konuşmak da istemiyordu. Oflayarak başını pencereye çevirdi. Az uyumuş olmasına rağmen, günlerdir uyuyormuş gibi açıktı gözleri. En fazla iki dakika daha dayanabildi yattığı yerde, sonra yatağına bile sitem eder gibi ayağa kalktı ve perdeyi açtı.

Banyoya gidip elini yüzünü yıkadı ve dışarıdan içeriye giren az miktarda ışıkla, pijamalarının yerine evde rahat olacağı bir şeyler giydi. Su içmeyi ertelemeyi bırakarak sürahinin dibinde kalan suyu bardağa doldurdu. Birkaç yudum aldığında, boğazındaki acı da geçmişti.

Odasında kalıp da yapacağı bir şey olmadığından, kapıyı açtı ve koridora çıktı. Annesinin odasına baktı bir süre. Dün perişan bir halde uyumuştu, birçok kez ağlayarak uyanmış, Sahra'yı hatırlamadığını bile unutmuştu. Aynı soruları defalarca sorup iyice yorulduğunda, kızı yanı başındayken derin bir uykuya dalmıştı. Annesinin yanına gitmek iyi olurdu belki ama ses çıkartıp uyandırma ihtimaline karşı biraz daha bekleyecekti. Bazen kuş kadar hafif oluyordu Reyhan hanımın uykusu.

Merdivenleri sessiz ve dikkatli indi Sahra. Salondan gelen gri aydınlık yolunu görmesine yardımcı olurken, kendini mutfağa attı. Tezgâha ne yapacağını bilmez bir bakış attı. Aç karnına kahve içmeyi sevmiyordu, hatta genel olarak kahve içmeyi sevmiyordu. Çalışırken farklılık olsun diye arada sırada içse de uyanır uyanmaz midesine göndermek isteyeceği bir şey değildi. Mermer tezgâha yaklaşıp, perdesi olmayan pencereyi açtığında sabahın huzurlu sesleri kulağına dolmaya başladı. Yaz aylarında en çok da kuşların cıvıltısını seviyordu. Kendilerini göstermeden, rüzgârın ahengine kapılıp büyük bir senfoniyi andıran sesleriyle şarkı söylüyorlardı sanki.

Muazzez henüz uyanmayacaktı. Son anda verdiği kararla çaydanlığa su doldurdu Sahra. Küçük bir kahvaltı hazırlasa ve bahçede yeseler, dünün yaşattığı huzursuzluğun üstünü biraz da olsa kapatabilirlerdi belki. Elinden gelen sadece olayların üstünü kapatabilmekti zaten. Geçmiş yanı başlarındayken, amcası bile dikkatsizlik edip annesinin travmalarını tetikleyebiliyorken, anlık mutluluklara sığınmaktan başka çaresi kalmıyordu.

"Elimden gelenin hepsi bu anne" diye mırıldandı elini tezgâha dayamışken. Yine de bu konuda ciddi bir şekilde uyarıda bulunacaktı amcasına. Annesi bir şey hatırlıyorsa o da acıydı, kaybetmenin verdiği ve gözlerine yerleşen derin bir boşluktu. Hesap sorar gibi mevzuyu irdelemenin bir anlamı yoktu. Hem eğer bir şeyler hatırlıyor olsaydı muhakkak kendisiyle paylaşırdı. "Ben onun kızıyım, ilk önce bana söylerdi" diye mırıldanırken. Yuvasından çıkmaya çalışan bir şüphenin başını parmağıyla bastırdı.

Çaydanlıktaki suyun kaynamasıyla düşüncelerinden sıyrılıp kahvaltıyı hazırlamaya koyuldu. Sade ama özenli bir sofra hazırlamak için elinden geleni yaparken, aklına gelen pratik ve lezzetli yiyecekleri hazırladı. Biraz Türk mutfağı, biraz da öğrencilik hayatından kalma yabancı damak zevkiyle donattığı sofraya son kez baktığında gülümsedi. İştah açıcı ve davetkârdı.

"Aman benim bu gözlerim neler görüyor?" Neredeyse bağıran Muazzez, arkasından sessizce gelmiş olmasaydı bu kadar korkmazdı.

"Muazzez abla, sessiz gelinir mi öyle!" Elindeki bezi fırlattı masanın üzerine.

SAHRA ÇİÇEĞİWhere stories live. Discover now