❦ NEREDEYDİN SEN? / BÖLÜM ●37●

Start from the beginning
                                    

"Her halükârda karımsın."

Ve o gece ne kadar ondan uzaklaşmak istesem de bana sıkı sıkı sarılarak uyumamıza neden olmuştu. Onca söz söyledikten sonra bile bunu neden yaptığını anlamıyordum.

Yorgunlukla uyuyakaldığımda ise saçma sapan rüyalar görüp durmuştum.

İki gün sonra hızlıca gelinlik provalarım yapılmıştı ama Vural'la bir kere bile görüşmemiştik. İki gündür eve gelmiyordu ve annesinden öğrendiğim kadarıyla yurt dışına acil bir iş için gitmek zorunda kalmıştı. Hiç kimse durumun farkında değildi ve odak noktaları olacak büyük düğünümüzdeydi. Düğün olacaktı ama damat ortalıkta bile yoktu.

Gelinliği gönülsüz bir şekilde giyiyor olsam da beğenmemek mümkün değildi. Nasıl istediğim sorulmamıştı ama ünlü Fransız bir tasarımcı tarafından tasarlanıp Türkiye'ye getirilmişti. Son rötuşlar yapılması için denerken aynada beyazlar içerisinde kendime bakmak tuhafıma gitmişti. Yavuz ise karşımda koltukta oturmuş beni izliyordu. Elinde ise kaçıncı bardağı olduğunu sayamadığım viskisi vardı. Onca derdim arasında bir de onun sorun çıkaracağı gerçeği ile yüzleşmek istemiyordum ama Yavuz hiç düşünceli bir şekilde davranmıyordu bile.

"Çok yakıştı. Adeta kuğu gibi oldu. Değil mi hayatım?" diyen Tuğba, gelinliğin eteklerini ayarlarken hevesle kocasın bakmıştı ama Yavuz'u asık suratı benim üzerimdeki gelinliğe nefretle bakıyordu.

"Evet, çok yakıştı." dedi ve bir anlık da olsa gözlerini gözlerime kaldırdı ve ben içimdeki fırtınaların koparacağı zelzeleyi bildiğim için anında gözlerimi kaçırıp aynada kendime baktım.

Evleniyordum. Kahretsin! Beni bir depoya hapsedip zorla evlilik sözleşmesi imzalatan adamla evleniyordum.

Karnımda hissettiğim sancı ile bir an yüzüm buruşurken az önce yediğim makaronlar yüzünden bu halde olduğumu düşünerek su aradım. Yavuz'un olduğu koltuğun hemen yanındaki sehpa üzerinde vardı ama bir anda artan sancı ile mesafe bana o kadar uzak geldi ki bir an bu sancının anlamını fark ederek telaşla gözlerim Yavuz'a kaydı ama o gözlerini elindeki viskiye dikmiş, düşünceli bir şekilde bekliyordu.

"Ben..." diye söze başlamıştım ama başlamamla amansız bir yıldırımla karşılaşmışım gibi sesim yok oldu ve kulaklarım uğuldamaya başladı. Hemen ardından kararan gözlerimle bilincimi tamamen kaybederken en sonunda sert bir şekilde mermere kafamı vurduğumu fark edebilmiştim.

-*-

"Uyanıyor sanki." dedi tanıdık bir kadın sesi. Ağrıyan başım beni garip bir rahatsızlıkla karşılarken derin bir nefes aldım ve gözlerimi aralamaya çalıştım.

"Ayılıyor." dedi yine aynı kadın.

Gözlerimi açıp ışığın etkisi yüzünden anında kısarken nerede olduğumu anlamak için amansız bir çaba verdim. Başımı çevirip onlara baktığımda ise konuşan kişinin Tuğba olduğunu fark etmem zor olmadı çünkü başımda dikilmiş dikkatle bana bakıyordu.

Kahretsin! Bayılmıştım.

Etrafa bakılırsa gelinlikçide falan değildik. Sürekli aynı ritimle öten bir cihaz vardı ve koluma bağlanan serum dikkatimi çekmişti.

"Kızım, kendini nasıl hissediyorsun?" diye soran Müzeyyen Hanım ise merakla yüzüme bakıyordu.

"İyiyim... Ben, nöbet geçirdim galiba." dememle Tuğba da annesi de başını onaylar anlamda salladı. Müzeyyen Hanım uzanıp saçlarımı okşarcasına geriye doğru taradıktan sonra şefkatle gülümsedi.

Ne oluyordu be? Hey, hâlâ ayılamamış mıydım yoksa bu yakınlığı yapan kişi gerekten de Vural'ın annesi miydi?

"Bizi çok korkuttun kızım. Bir de başını mermere vurunca..." demesiyle anlamıştım başımın ağrısının sebebini.

Deliler Ağlamaz KİTAP OLUYORWhere stories live. Discover now