Kadın, Kerem Sayer adını işitince bir anlığına kitaptan başını kaldırmış, gözlüklerinin üzerinden Zeynep'i kayıtsız görünmeye çalışan gözlerle kısa sürede tepeden tırnağa süzmüştü. Müdürün konuşmasının bitimiyle gözlüğünü burnuna iyice yaklaştırarak kitabına dönmüştü. Kadın, onların bulundukları yerden hayli uzaktı ama Zeynep hem davranışından hem de tariflere uygun görünümünden onun Melek Soylu olduğunu anlamıştı. Zeliha'nın hafifçe koluna dokundu. Zeliha mesajı almış gibi başını belli belirsiz salladı.

En yakınlarındaki küçük grubun yanına yaklaştılar. Onlarla selamlaşıp sıradan bir sohbete giriştiler. Zeynep, fark ettirmeden kadını izliyor ve onun kendileriyle ilgilenmediğini gözlüyordu. Küçük gruptaki beyaz saçlı, kısa boylu ve tombul hanım Zeynep'in kolunu tutup yanındaki sandalyeye oturttu.

"Demek sen bizim Kerem'in eşisin. Gazetelerde haberi okuyunca çok sevindim şekerim."

"Teşekkür ederim, efendim!"

"Ben Kerem'in çocukluğunu bilirim. Kerem okula başladığında ben Darüşşafaka'da öğretmendim. Daha sınıfıma ayak bastığı gün, o çocuğun bir gün büyük adam olacağını biliyordum."

Zeynep, kadının konuşmasını ilgiyle izler gibi görünse de aklı Melek Soylu'daydı. Yanındaki yaşlı hanım hiç susmadan konuşmayı sürdürüyordu. Kerem'in bakışlarındaki zekâyı, hareketlerinin olgunluğunu dinlemek Zeynep'e yavaş yavaş fenalık bastırmaya başlamıştı ama kabalık etmeden bir süre daha burada oyalanması gerekiyordu. Zeliha ise bir başka küçük grupla sohbete dalmıştı ve hâlinden memnun görünüyordu.

Yaşlı kadın, "Ah şekerim, Kerem olmasa benim gibi maaşlı bir öğretmenin burada yaşamasına imkân var mı? Benim hayırlı oğlum, duymuş benim bir başıma kaldığımı. Çoluğum yok çocuğum yok. Kocam da ölünce bu dünyada bir başıma kaldım işte. Neyse efendim, uzatmayayım sözü. Beni buldurdu ve buraya alınmamı sağladı. O olmasa ben şimdi çoktaaaannnnn düşmüştüm Darülaceze kapılarına..."

Yanındakiler de yaşlı öğretmeni başlarıyla onaylayıp Kerem'in ilgisi, hayırseverliği üzerine küçük konferanslara giriştiler. Zeynep, uygun süreyi doldurduğuna kanaat getirince kibarca izin alıp yanlarından kalktı. Zeliha da bulunduğu yeri değiştirmiş kadına yakın bir başka grubun yanına yerleşmişti.

Zeynep, onların yanına gidip sohbetlerine katıldı. Zeliha, onlarla sohbet etmekten çok zevk alan yaşlılara kibar bir dille bir istekleri olup olmadığını sorduktan sonra ayağa kalktı. Zeynep, ellerinin terlediğini ve giderek gerildiğini hissediyordu. Melek Soylu bu süre içinde başını kitabından kaldırmamış ve onlarla hiç ilgilenmemişti. 

Zeliha emin adımlarla Melek Soylu'nun yanına yanaştı. Zeynep onun bir adım gerisinde duruyordu. Zeliha, kadının elindeki kitaba bakıp gülümsedi. Zeynep de sezdirmeden kitabı incelemiş ama Türkçe olmadığı için bir şey anlamamıştı. Zeliha, aksansız kolej Fransızcasıyla

"Le Deuxieme Sexe (İkinci Cins)" diye kitabın adını seslendirince yaşlı kadın başını kitaptan kaldırıp gözlüklerini burnunun ucuna itti. Zarif görüntüsüyle pek de uyuşmayan kalın ve otoriter bir sesle 

"Beauvoir'ı bilir misiniz?" diye sordu.

Zeliha davet edilmeyi beklemeden kadının karşısındaki koltuğa ilişince Melek Soylu ifadesiz bir çehreyle Zeynep'e de onun yanındaki sandalyede yer gösterdi. Zeliha gülümseyerek

"Yıllardır okumamıştım ama kolejde neredeyse tüm kitaplarını okutmuşlardı."

"Hımmm, hangi okul?"

"Dame de Sion"

Kadının yaşlı gözlerinden bir pırıltı geçti. Gülümseyerek

"Benim de okul yıllarından alışkanlığım işte ama Beauvoir'ı pek bir severim."

ARAFTA İKİ KİŞİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin