27.BÖLÜM(***Kala Kaldığımsın***)

4.2K 230 7
                                    

“Sen yüreğimdeki ateşi, gözlerinde hissettiren…

  Sen geçmişim ve geleceğimin tam ortasında,

  Gidemediğim,

  Kala Kaldığımsın…”

  Levent Bey ve Ayşe Hanım Pazar günü için kızlardan söz almıştı. Muazzam bahçelerinde güzel bir mangal partisi yapacaklar, yeni yeni kendini hissettirmeye başlayan yaz mevsiminin tadını çıkaracaklardı. Partiye davetli birkaç aile dostu ve Ayşe teyzenin hiç görmedikleri oğlu da gelecekti ama kızlar gelecek olan hiç kimseyi tanımıyorlardı. Beren, tanımadığı insanlarla tanışmak onlarla vakit geçirmek istemediği için ilk duyduğunda bunu reddetse de Ayşe teyzesine laf anlatamamış en sonunda kısa süreliğine katılacağını söyleyerek yaşlı kadını kırmayarak yüzünü güldürmüştü.

   Aradan geçen onca zaman sonra ön yargıyla ve büyük korkuyla geldiğim bu şehre kendimi buraya o kadar çok ait hissediyorum ki bu durumu bazen tuhaf bulsam da düşünmek istemiyorum. Son zamanlarda içimdeki bir türlü anlam veremediğim huzuru da kaybetmek istemiyorum, diye iç geçirirken yine düşünceler içinde yoğrulup kıvama gelmeden önce ayağa kalkıp masa başında servis açmaya başlayan Mira’nın yanına geldi.

“Yapacak bir şey kaldı mı?” Cevap bekler bir halde arkadaşına ve mangal başındaki Levent Bey’e bakıyordu.

“Yok, canım az sonra birkaç aile dostu ve Levent amcanın oğlu gelecekmiş.” Levent Bey’e bakarak göz kırptı. “Ayşe teyze de son hazırlıkları tamamlamış gelecek şimdi, mangal da o zamana hazır olur. Şimdilik bir şey yok tatlım.”

“Tamam, o zaman ben eve geçip geliyorum. Küçük bir işim var, sen evden bir şey istiyor musun ?”

“Yok, tatlım hadi çabuk git gel.” Diye içten samimi bir gülücük göndermişti. Beren hızlı bir şekilde yan komşularının bahçesinden koşar adım çıkarken arkadaşı arkasından duyulacak bir ses tonunda sesleniyordu.

“Çok fazla oyalanma.”

“Tamam, hemen geliyorum. Geç kalmam.” Derken sesini duyurduğunu tahmin etmişti.

Beklediği bir mail vardı. Hemen ona cevap vermiş ardından da bahçede oluşmaya başlamış kalabalığa doğru yöneldi. Masa başında bir kalabalık vardı istemeye istemeye attığı adımlar fark etmeden içindeki huzursuzluğu adım adım üzerinden atmasını sağlarken sebebini bilmediği bir güven içine doluyordu. Masanın başına geldiğinde aralanan insanların arasından gördükleri, “Aman Allah’ım aklım bana oyun oynuyor olabilir mi? Ama, ama bu olamaz, imkânsız,” diye iç geçirirken ayaklarının titremeye gözlerinin yanmaya başladığını hissetti. Ağzından çıkan tek kelime tüm seslerin kesilmesine gözlerin bir anda kendisine yönelmesine sebep oldu.

“Ba-ba,” ağzından çıkan iki hece, tek kelime sesinin titremesine konuşmasının kekelemesine sebep oldu. Arkası dönük masada oturan Ferhat Bey, kızının sesini duyduğunda çekingen bir şekilde ayağa kalkarak kızına döndü. Beren gözlerine inanamıyordu, bu bu nasıl olurdu aklı almıyordu.

“Baba, babammm,” derken hıçkırıyor, adım atmaya korkuyordu. Deli gibi özlediği babası tarafından istenmemek onu çok korkutuyordu. Ama işte o anda Ferhat Bey’in yaptığı tek bir hareket herkes gibi Beren’ i de mutluluğun zirvesine ulaştırmıştı. Ferhat Bey, hiçbir şey demeden kollarını iki yana açmış, kucağına gelip ona sarılması için özlem dolu bakışlarla kızına küçüklüğünden anlayacağı bir baş işareti yaparak onu teşvik etti.

“Babammmm,” diyerek koşup babasına sarılan Beren için o an zaman durmuştu. Ayların özlemini birbirinde gidermeye çalışan sevgiye aç iki yürek birbirine sarılırken bir yandan da hıçkırıklara boğulmuşlardı. Ne kadar zaman o halde kaldıklarını bilmiyorlardı. Baba kız o kadar acı çekmişlerdi ki hasret dolu sarılmalarla, sevgileriyle, çektiklerini yok etmek, unutmak istiyorlardı. Levent Bey’in sesiyle bulundukları dünyaya, şu ana döndüklerinde kendilerine gelen Baba-kız bir yandan da gözyaşlarını siliyorlardı.

“Vallahi beni bile ağlattınız.” Derken burnunu sesli bir şekilde siliyordu. Levent Bey’in söylediklerinin ardından çıkardığı ses ile az önce ağlayan tüm herkesi bu defa da gülme krizine sokmaya yetmişti. Kendine gelmeye çalışan kız, olanları idrak etmeye, neler olduğunu çözmeye çalışırken aklında uçuşan tüm soruları merakını hissettirir derecede babasına dönerek sormuştu.

“Baba, sen, nasıl, anlayamıyorum. Nasıl geldin? Nasıl buldun beni?”

“Soruların cevaplarını benden almayacaksın kızım,” derken şefkatli bir bakış atıp az sonra yaşayacakları için adeta ona güç verir gibi sarılmıştı.

“Nasıl yani, bu ne demek baba, ben kimden alacağım?” diye konuşurken gözlerinde soru dolu bakışlar vardı.

“Arkada duran delikanlı bunun için çok hevesli, istersen ona sorabilirsin. Sana anlatacağı uzun bir hikâyesi var.”Dediğinde anlamaz bir şekilde babasına baktı ardından yavaş yavaş arkasına döndü. Ama arkasında gördükleri ömrü boyunca tahmin edemeyeceği bir şeydi. Herkesi ve her şeyi düşünebilirdi ama şu an burada o, olamaz, imkânsız diyen şaşkın bakışlarla gözlerini delercesine bakan delikanlıya bakıyordu.

BEREN’İN KARŞISINDA GÖZLERİNİ DELERCESİNE BAKAN KİMDİ?

ONU UMUTSUZCA SEVEN OĞUZ MU?

HAYIR, CEVABININ ARDINDAN VEDA BİLE ETMEDEN GİDEN ALEX Mİ?

YOKSA UNUTAMADIĞI, ONU ONDAN ALAN UMUT MU?

Umudum AŞK# YENİDEN YAYINDA#Where stories live. Discover now