17.BÖLÜM (***GİDİYORUM***)

4.2K 247 6
                                    

“Hayatım deprem yeri,

Yüreğim talan,

Ruhum büyük bir enkaz,

Kalmak zor,

Gücüm yok,

Dayanamam.

Gidiyorum…”

 

   Havaalanından içeriye girerken perişan bir halde adımlarını sürükleye sürükleye ilerlemeye çalışıyordu. Dayanmak giderek zorlaşıyor adeta gücü tükeniyordu. “Bırakıp gitmek neden bu kadar zor,  bu kadar canımın yanmasının sebebi yaşadıklarım mı yoksa geride bıraktıklarım mı? Bilmiyorum, Allah’ım bilmiyorum,” diye iç geçirirken bir ses duydu. Bu ses Beren’ in tüm acılarını yeni baştan yaşamasına sebep oldu.

“Berennnnnn,” İstemsiz bir şekilde gözlerini kapayan Beren’ in yüzünü huzursuzluk kapladı. Hareket edemez duruma gelmişti. Bu ses, bu ses Oğuz’ dan başka birine ait değildi. Onun yerine bir başkasının, adını anmak istemediği kişinin olmasını o kadar çok isterdi ki, yaşattığı tüm acılara rağmen hala onu isteyen yüreğine söz geçirememesi canını acıtıyordu. İsteksiz bir şekilde ona döndüğünde yüzüne zoraki bir tebessüm yerleştirmeye çalıştı.

“Oğuz,” sesi bezgin bir o kadar da şaşkın çıkmıştı.

“Beren, nereye gidiyorsun?” derken gözlerindeki korku o kadar derinden hissediliyordu ki, bu kaybetme korkusundan başka bir şey değildi. Bunu ancak yaşayan anlardı ve Beren bunu en büyük acılarla defalarca yaşamış biriydi.

“Oğuz, senin, senin burada ne işin var?” Gideceğini Oğuz’un nasıl öğrendiğini bir türlü anlayamamıştı. Bilmediği o kadar çok şey vardı ki, Umut’un terk edişini, Beren’ in bebeğini kaybedişini, Ferhat Bey’in kızına olan tavrını her şeyi ama her şeyi biliyordu. Beren’ in peşine taktığı adam adım adım onu takip ediyordu. Beren’ in valizini alıp evden çıktığını haber alınca, Oğuz kaybetme korkusuyla o kadar dolmuştu ki, bu defa olmaz bu defa olamaz diye şirketinden kendini nasıl dışarıya attığını, nasıl oraya geldiğini bilmiyordu. Çok korkuyordu, onu tamamen kaybetmekten, ellerinin arasından uçup gitmesine seyirci olmaktan,  tamamen acılarla dolu bir halde yitip gitmesinden deli gibi korkuyordu.

“Beren, beni boş ver, sen, sen nereye gidiyorsun?” derken, o kadar çaresiz ve savunmasız küçük bir çocuk gibiydi ki Beren’ in içi acımıştı.

Oğuz’ a eliyle işaret ederek “ Şuraya oturalım mı?” dedi. Onunla da son defa konuşmak, herkesle ve her şeyle tüm bağlarını koparmak istiyordu. Ne kadar güçlü görünmeye çalışsa da direncinin kırılmasına o kadar az bir zaman kalmıştı ki, son gücünü de Oğuz ile konuşmaya harcayacaktı. Oturduklarında söze Oğuz başladı. Kısa bir zaman da o kadar çok şey yaşanmıştı ki artık olanlara seyirci kalamıyor ve tahammül edemiyordu. Hayat dolu etrafına gülücükleriyle neşe saçan o kız gitmiş yerine bakışlarında acı, ruhuna hüzün yerleşmiş bir kadın gelmişti.

“Beren yeter artık ne yapıyorsun sen?” diye konuşurken sesi isyan eder gibi çıkmıştı.

“Oğuz, sözümü kesmeden beni dinle lütfen! Gerçekten gücüm yok. Lütfen, sadece dinle!” sesi o kadar yorgun, kırgın çıkmıştı ki sanki ölüm döşeğindeki birinin son isteği gibiydi, Oğuz onun gözlerindeki acıyı yüreğinde en derinden hissetmişti.

“Tamam, Beren dinliyorum” dedi, çaresiz bir şekilde.

“Oğuz, ben gidiyorum. Seninle konuşmamızın ardından çok çok kötü şeyler yaşandı.” Derken eli yine istemsizce karnına gitti. Karnına dokunduğunda yüreğindeki boşluğu öyle acı bir şekilde hissetti ki, gözlerini kapatarak derin bir nefes aldı. “Hayatım o kadar hızlı bir şekilde değişti ki bu gelişmelere, yaşanan olaylara inan bende hala inanamıyorum. Hayatımda öyle bir deprem oldu ki engel olamadım, duygularım kocaman bir enkaza dönüştü. Başrolü bırak seyirci bile olamadım. Her şey bir anda elimden alındı. Bebeğim, bebeğimde…” derken sesi titremeye başladı ve konuşmasına devam edemedi. Artık dermanı kalmamıştı. Yaşla dolan gözlerini silerken bir yandan da konuşmasını sürdürebilmek için güç toplamaya çalışıyordu.

“O, Umut artık yok, benim için her şeyiyle tamamen bitti.” Diye konuşurken yüreğinin sıkıldığını boğazının düğümlendiğini hisseti.

“Beren, baban var…” Beren Oğuz’ un konuşmasına daha fazla izin vermemek için araya girip sözünü kesip devam etti.

“Babam, canımdan öte babam ,” gözlerini kapatarak derin bir nefes aldı. “İnan benim burada olmamam onun için daha iyi olacak. Yaşananları kaldıracak ne çevresi ne de yüreği var. Ben değil çevresi önemli onun için. Neyse, Oğuz izin verirsen gitmem lazım artık.” Diyerek ayağa kalktı.

“Beren, gitme,” diye konuşurken kolunu çoktan tutmuştu. Kolunu tutan eline baktı ve son konuşmalarında yaşadıkları anlar hafızasında canlandı.

“Allah kahretsin Umut buna nasıl inandın, bana nasıl güvenmedin” diye iç geçirirken son zamanlarda gözlerinden ayrı kalamayan yaşlar yine gözlerini doldurmuştu.

“Oğuz, kendime bunu itiraf ederken ne kadar canım yanarsa yansın bildiğim tek bir şey var. Ne olursa olsun ben onu hala deli gibi seviyorum. Hayatımda bir daha yeri olmasa da ben onu bana yaşattığı acılara rağmen seviyorum.” Diye konuşurken sesi o kadar kırılgan çıkmıştı ki Oğuz’ un yüzünde duyduklarıyla büyük bir hayal kırıklığı oluşmuştu. Lanetler okumasını beklediği kişi hakkında hala sevgi sözcüklerini kullanıyordu.

“Beren, sana inanamıyorum bu adamı hala nasıl seversin?” diye, hiddetli bakışlarını kıza yöneltmişti.

“Oğuzzzzzz” diyerek daha fazla konuşmasını engelledi. Yoksa bu konuşma kızın hiç de konuşmak istemediği konulara doğru yönelecek ve çığ gibi büyüyecekti. Beren’ in en son istediği şey hayatında yeniden yeni bir doğal afet yaşamaktı.

“Beren, tamam lütfen, bak beni dinle. Benimle kal, sana yardımcı olayım, yaralarını sarmama seni sevgimle iyileştirmeme izin ver. Beren, ben seni deli gibi seviyorum.  Beni sevmesen de kabulümsün, yalvarırım evlen benimle. Seni dünyanın en mutlu kadını yapayım. Eskisi gibi yüzünü güldürmeme, sana yaşam sevincini geri kazandırmam için izin ver bana. Yalvarırım izin ver.” Sesi o kadar içten, samimi çıkmıştı ki, Beren onun için üzülmüştü. Keşke bana âşık olmasaydı diye aklından geçirdi. Kendini toparlayıp son defa yapacağı konuşmaya kendini hazırladı.

“Oğuz, lütfen bunu bana yapma. Ben asla seninle olamam. Bu sana da bana da haksızlık olur. Ben gerçekten sevmediğim bir adamla hayat bulamayacak bir kadınım, sen ise benim sana vereceğim sevgiden daha fazlasını hak eden bir erkeksin. Bu yüzden seninle olamam ve burada kalamam. Beni buraya bağlayan hiçbir şey kalmadı ve bu yüzden gidiyorum. Hoşça kal Oğuz, bir daha asla görüşebileceğimizi sanmıyorum, kendine iyi bak.” Diyerek Oğuz’u oturduğu sandalye de bırakarak onun bakışları arasında işlemlerini halletti. Oğuz heykel gibi taş olmuştu. İçinde fırtınalar kopuyor ama sesi soluğu çıkmıyordu. Uyanık olduğu halde karabasan görüyordu sanki gizli bir el onu tutuyordu. Beren’ in, sevdiği kadının gidişini engel olmasını engelliyordu. Uyanmak istiyor ama uyanamıyordu. Çünkü yaşadığı rüya değil gerçeğin ta kendisiydi. Sevdiği kadının bir kuş misali uçup gidişini hareketsiz, kıpırtısız izledi. Beren’ in bir bilinmeze doğru uçuşunu izlerken içi, gidişine sebep olan adama nefret ve öfke dolmaya başlamıştı.

PEKİ, BU AŞK BURDA BİTER Mİ?

YAŞANAN ACILAR, KAYIPLAR, YİTİRİLEN GÜVENLER…

HER ŞEYE VE HERKESE RAĞMEN BİR UMUT VAR MI?

UMUT VE BEREN AŞKI İÇİN BİR ÜMİT KALDI MI?

YAŞANAMAYAN ANLARIN BEKÇİSİ AŞK, İKİ YÜREĞİ BİR ARAYA GETİREBİLECEK Mİ?

HEP BİRLİKTE GÖRECEĞİZ…

Umudum AŞK# YENİDEN YAYINDA#Where stories live. Discover now