Bölüm 20 - Petunya Mezarı

37 8 0
                                    

"Sana inanamıyorum Ayos! Bunu nasıl yaparsın?!" Yere devrilen bir vazo sesi, ardından hıçkırıklar, feryatlar...

"Yaptıysam yaptım! Hak etti onlar!" Adamın sesinde öfke vardı ama zerre pişmanlık yoktu.

"Hah! Neyi hak etti, neyi?! Bir kadının, gebe bir kadının karnından canlı canlı bebeğini çıkarmışsın. Sen nasıl bir canisin?" Kadının sesi sonlara doğru kısıldı. Hayal kırıklığı, öfkesinin önüne geçmişti. Gücü tükenmiş, ruhu çekilmiş, tükenmişti. "Bunu bir insan nasıl yapar?" Son sözü fısıltıyla çıkmıştı.

"Yaptım. Hepsini ben yaptım. Bana yanlış yapanın cezasını işte böyle ibretlik ödetirim. Yerinde olsam; çenemi keser, otururum." Ceketini alıp kapıya doğru yaklaştı, kapı kolunu kavradığında "Şimdi zırvalamayı kes de akşama hazırlık yap." dedi ve ardından kapıyı çekip, çıkıp gitti.

Geride sinir krizi geçiren genç bir kadın ve köşede kulaklarını elleriyle kapamış, ağlayan küçük bir kız çocuğu bırakmıştı.

***

"Ne?"

Özlem; gurura karıştı, nefrete daldı, sevgiye hükmetti ve en sonunda kibirin gölgesine düştü. Orada sonsuza kadar karanlıkta kaldı. Kimse bulamadı onu o karanlıkta, kimse aramadı, sormadı, unuttu. Sonra bir gün ansızın aydınlığa çıktı. Artık öyle korkaktı ki görünür olmak onun tenini yakıyordu. Karanlıktansa bir tanıdığa sığınmak istedi. Bir tanıdığın boynuna sarılmak, "beni bir daha bırakma" demek istedi. Yapamadı. Bir kez kibrin gölgesine düşenler, bir daha hiçbir limana sığınamazlar.

"Ne saçmalıyorsun sen?! Sarhoş musun, nesin! Çık odadan!" Adam öfkeyle burnundan soludu. "Baba" kelimesi onun lugatında olmayan, hiç de olmayacak bir kelimeydi. Kim bilir, belki onun da kendi babasıyla bir özlemi vardı. Kibirle kirlenmiş bir özlem... Büsbütün nefrete batmış bir özlem... Tıpkı Minel'in ki gibi...

"Duydun işte..." Genç kızın sesi kendinden emin çıksa da, sanki titredi titreyecekti. "Ben senin kızın Minel," Hani şu yıllar önce hayatını mahvettiğin küçük kız...

"Benim kızım yok!" Bay Ayos öfkelenmişti.

"Keşke yok demekle yok olsa bazı şeyler." Minel'in gözleri belli belirsiz doldu. Bu konuşma onun yüreğine ağır geliyordu. Daha doğrusu içinde halâ var olan, küçük kız çocuğunun kalbindeki baba özlemine ağır geliyordu. Hani kibire bulanmamış, halâ çok masum olan küçük kız çocuğu kalbine... "Beni unutmuş olabilirsin, unuttuğunu hiç sanmasam da biricik aşkın Belis'i unutmadığını biliyorum."

"Belis öleli çok oldu. Onun piçiyle de ilgilenmiyorum." Bay Ayos sırtındaki ceketi çıkarıp koltuğun üzerine attı. "Şimdi defol."

"Evet, onu sen öldürdün." Bu cümle kalbini titretti. Bay Ayos'un gergin yüzünde tek bir mimik bile oynatmamıştı. "Annemi sen öldürdün. Sebebi, sebebi..." Minel cümlenin devamını getiremeyecek kadar kendini bir anda yorgun hissetti.

"Benim bir cani olmam." Bay Ayos bunu dümdüz bir ses tonuyla doğrudan genç kıza bakarak söylemişti. "Evet, öldürdüm. İnkar edecek değilim. Beni terk etmesi yetmezmiş gibi bir adamdan çocuk peydahladı. Ben de onu öldürdüm. Çünkü benim bir şerefim vardı. Kimse benim şerefimle oynayıp hayatına devam edemez, hiç kimse." Minel dehşet içerisindeydi. Bay Ayos'un ne kadar cani bir adam olduğunu biliyordu. Ama bu kadar küstah olması, öz kızının karşısında bu kadar ruhsuzca itirafta bulunması ve en kötüsü yaptıklarının hiçbirinden pişman olmayışı; genç kızı öfkeyle doldurmuştu. Zaten ne bekliyordu ki, "özür" mü?

"Sen, sen..." Minel sağ elini alnına götürdü. Kelimeleri toplayamıyordu bir türlü. Defalarca kez hayalini kurduğu konuşma bir balon gibi beyninin içinde patlamıştı. Bu kadar aşağlık birisinin kanını taşıyor olmamalıydı. "Sen onun canını yaktın, ona kaçmaktan başka bir çare bırakmadın ve en sonunda onu öldürdün. Kendini bir de haklı mı görüyorsun?"

Perili Sirk: Genç Kız ve Gizemli Sihirbaz - TAMAMLANDI Where stories live. Discover now