Bölüm 2 - Zehirli Elma

126 56 14
                                    

Minel, yatağında bir sağa döndü, bir de sola... Bir türlü uyku tutmuyordu. Uzun zamandır böyleydi aslında, bilinçaltı karma karışıktı. Sebebini o da bilmiyordu. Bu gece ise diğerlerinden farklıydı. Diğer gecelerden farklı olarak, bu sefer hayallerinde ve düşüncelerinde biri dolanıyordu. Ayak seslerini duyabiliyordu. Gözlerini kapattığında hep o siyah, gizemli bakışlar beliriyordu. Minel başının altından çektiği yastığını oflayarak yüzüne kapattı. "Çık aklımdan be, çık." diye kendi kendine homurdandı.

Dön dolaş en sonunda uyuyakalmıştı, ama bu bütün gece rüyasında Sihirbaz'ı görmesine engel olmamıştı. Her şeyin simsiyah olduğu bir sahnede, yalnızca o ve Sihirbaz'ı aydınlatan bir ışığın altında dans ettiğini gördü. Minel'in üstünde kabarık etekli, beyaz bir elbise vardı. Açık kahverengi saçlarıyla bir kuğu gibi süzülüyordu. Sihirbaz yine simsiyahtı. Sahnenin bir ucundan öbür ucuna savrulurken, gerçekten savrulduğunu fark etti. Kaşları çatılırken bir anda sahnede yapayalnız kaldığını gördü. "Sihirbaz, Sihirbaz?" diye sayıklarken gözlerini açtığında İmer'in imalı sırıtmasıyla karşılaştı.

"Sen de unutamadın değil mi, o gösteriyi? Bence de mükemmeldi. Üstelik senin katıldığın kısmı en mükemmeliydi. Yine gidelim mi?" İmer'in çenesi yine sabah sabah çok çalışıyordu.

"Off İmer, yine ne var?" Minel rüyasının en güzel yerinde bölünmesine sitemliydi, ama bunu tabii ki de belli etmemişti. "Hadi anne çarıyor, kalk. Pazara gidicekmişsin, ama önce kümesten yumurta getirmen gerekiyormuş."

Minel dağınık saçlarını karıştırarak yatağından kalktı. Küçük üvey kardeşinin beşiğine baktığında onun halâ daha mışıl mışıl uyuduğunu gördü. Uyku mahmurluğunu üzerinden atmaya çalışırken kibarca esnedi, Minel yalnızken bile hanımefendiliğinden ödün vermezdi. Önce kendi yer yatağını sonra da, öz kardeşinin yer yatağını topladı ve günlük elbisesini giydi. Saçlarını örerek bahçeye çıktı. Minel, pek yemek yemeyi seven bir kız değildi. Bu çok zayıf olmasından anlaşılıyordu.

* * *

Minel elinde pazar çantasıyla kalabalığın içerisinde yürüdü. Hemen hemen her tezgahın başında durup sebzeleri, meyveleri inceledi. En taze ve en güzel kokan sebze ve meyveleri seçmeye özen gösterdi. Minel bu işten çok iyi anlardı. Kimi zaman kıyafet satılan tezgahların önünde durup ona en yakışacak olan elbiseyi seçer, sonra da alamayacağını bildiği için yerine usulca bırakırdı. Üvey annesinden gizli para biriktiriyordu, ama daha henüz bir elbise alabilecek kadar biriktirememişti. Daha doğrusu iki kıyafet... Kendine kıyafet alırken İmer'e de bir şeyler almazsa kendini çok bencil hissedecekti. Doğru zaman gelene kadar sadece bakınmakla yetinecekti. Derken tezgahların arasında gezinirken ipte asılı çok güzel, beyaz bir elbiseye bakakaldı. Karpuz kollu, kabarık etekli bembeyaz bir elbiseydi. Üstelik daha bu gece gördüğü rüyasında giydiği elbisenin neredeyse aynısıydı. Bu güzel, ama onu utandıran bir tesadüf oldu. Genç kızın gözlerini elbiseden ayıramadığını gören satıcı adam, "55, ama sana 50'ye satarım." dedi. Minel bir adama, bir de elbiseye baktı ve iç çekerek "ama benim onu alacak kadar param yok ki" dedi. Aslında bunu kendi kendine fısıldanarak söylemişti, ama satıcı adam nasıl duyduysa "o zaman tezgahın önünü kapatma, hadi ilerle" dedi kırıcı bir ifadeyle.

Minel kırılan hevesiyle başını yere eğip yürümeye başladı. Daha alması gereken birçok şey vardı ve pek de vakti yoktu. Üvey annesi ona hiçbir zaman fazladan zaman vermezdi. Geç kalınca da çok kızardı. Minel başı öne eğik usulca ilerlerken omzuna çarpan birisi yüzünden elindeki hasır çantayı yere düşürdü. Birkaç meyve yere saçılırken sanki suç ondaymış gibi "özür dilerim, özür dilerim..." diyerek yere saçılan meyveleri hızla toplamaya çalıştı. Bulabildiklerini toparlayıp sepetine geri koydu ve ayağıya kalktı. Yere süründüğü için tozlanan elbisesini elliyle temizledi. Doğrulup başını kaldırdığında irkilerek geriye doğru sendeledi. "Hih!" diye bir nida çıktı dudaklarının arasından. Korkusu anında şaşkınlığa dönerken yanakları kıpkırmızı olmuştu. Dosdoğru karşısında dikilen kişi, dün gösterisine dahil olduğu ve bir türlü aklından çıkaramadığı Sihirbaz'dı.

Siyah takım elbise, beyaz gömlek, siyah fötr şapka ve Minel'e doğru uzatılmış kırmızı bir elma... Tıpkı dünkü gibiydi, ama dünden farklı olduğuna emindi de. Ve o gizemli havası... Ah bu adam hep mi böyledi? Sanki sadece gösterilerinde o gizemli havaya büründüğünü sanmıştı. Özel hayatında da böyle olmalıydı. Gizemli ve çekici... Ahh! Minel neler düşünüyordu böyle? Kendine gel Minel!

"Şey... Imm... Size mi çarptım ben? Çok özür dilerim." Hem kekeledi, hem geveledi, hem de hızlıca konuştu. Sihirbaz, kızın utandığını anlayınca gülümsedi. Minel o gülüşü görünce daha çok utandı, ama etkilenmeden edemedi.

"Hayır, ben değildim."

Minel'in kalbi yerinden çıkacakmış gibiydi. "Öyle mi? Ahh... Imm... Tamam... Şey... Ben gideyim o halde."

Kız sağa doğru gitmek için bir hamle yaptığında "bunu almayacak mısın?" diye sordu Sihirbaz.

Minel bir Sihirbaz'a, bir de elinde tuttuğu kırmızı elmaya baktı. Sanki masallardan kopup gelmişti. Ama elmayı cadı vermez miydi?

Minel başını sallayarak "evet" dedi ve çarçabuk aldı elmayı. "İyi günler efendim."

"İyi günler hanımefendi."

Minel usulca yanından geçip giden Sihirbaz'a karşın öylece yerinde kalakaldı. Elmayı göğsüne yasladı. Sol gösüne... Deli gibi çarpan göğsüne... Kalbi yerinden çıkacak kadar çarpıyordu.  "Demek ki böyle hissediyorlarmış." dedi kendi kendine. Nefesini kesik kesik alıyordu. Öleceğini sandı. Lakin daha erkendi.

Perili Sirk: Genç Kız ve Gizemli Sihirbaz - TAMAMLANDI Où les histoires vivent. Découvrez maintenant