Bölüm 18 - Dört Benzemez

32 10 0
                                    

Ateşin kokusu... Çiçeklerin sıcağı... Bir katilin merhameti... Ve bir kız çocuğunun bitmek tükenmek bilmeyen intikam aşkı... Minel bütün hislerin en zıttını yaşıyordu. Kalbi küt küt atarken, içeride oturan katiller için birer bardak içki dolduruyordu. Leş nefesleri daha çok lağım gibi koksun diye. Midesi bulansa da görevini büyük bir profesyonellikle yerine getirmeye çalışıyordu. En azından çabalıyordu. Salondan gelen kahkaha sesleri daha çok midesini kasarken, o içkilere buz atıyordu. Böyle bir anı kimse yaşamamalıydı. Hiç kimse...

Minel çok güçlüydü. Güçlü olmak zorundaydı, evet ama o gücünü kimseye sırtını yaslamadan kazanmıştı. Kaybettiğinde, yitip gittiğinde kimse onu hatırlamayacaktı bile. Bu onun savaşıydı. Yalnızca onun.

"İçkiler hazır mı?" Petro, ardından Minel'e seslendiğinde, Minel içinden "zıkkımları hazır" diye geçirdi.

"Evet." dedi sadece. Yorgun bir evetti bu.

"Sen iyi misin?"

Genç kız içli bir nefes aldı. "Evet neden sordun?" ses tonu hissizdi. Hayatta en iyi başardığı şey öfkesini saklayabilmesiydi.

"Durgun gibisin. Rahatsızsan ben devam ederim." Petro iyi bir adamdı. Minel şu ana kadar bir kötülüğünü görmemişti. Samimi davranışları bazen genç kızı kuşkulandırsa da bir anlam yüklememeye çalışıyordu. Buradaki işi bittiğinde herkes kendi yoluna bakacaktı. Ve Minel kendi yolunun sonunu çok iyi biliyordu.

"Sana öyle gelmiş." İçki tepsisini eline aldı. Zoraki bir gülümseme yerleştirdi yüzüne. "Şimdi görev zamanı." Kısa bir an elleri titredi. Ardından hemen kendini toparladı. Omuzlarını dikti, başını kaldırdı ve emin adımlarla salona ilerledi.

Salonun ortasında duran, ziyafet sofrasının iki ucunda oturan adamlara baktı Minel. Yüzlerindeki pis mutluluk, onu huzursuz ediyordu. Hiçbirinin bir kere daha nefes almamasını diledi içinden. Keşke o an, oracıkta ruhları çekilseydi de, bu zulmü yaşamasaydı Genç kız.

"Nerede kaldı içkiler?" Bay Tom, eski dostunun yanında efendilik taslıyordu. Gerçi her zamanki haliydi b, ama bu gece bir başkaydı.

Minel, bardakları sakince sundu. "Bir ihtiyacınız var mı, efendim?"

"Yok, çekil." Minel hafifçe başını sallayıp Bay Ayos'a kirpiklerinin altından baktı. Bay Ayos da ona bakıyordu. Minel kasılan midesiyle hızlı adımlarla mutfağa yöneldi. Tam salon kapısına geldiğinde Bay Ayos, "Hadi alkort oynayalım" dedi. "Sen pek severdin o oyunu." diyerek imalı bir şekirde güldü.

"Sen istiyorsan elbette oynayalım ama o oyuna 4 kişi gerek." dedi Bay Tom.

"Senin hizmetçiler ne güne duruyor?"

"Tamam o halde." diye Bay Tom onayladı. "Petro kartları getir. Minel sen de sofrayı topla. Sonra ikiniz de buraya gelin." Bay Tom emirlerini sıraladı ve kimseye seçim hakkı vermedi. O istiyorsa her şeyi yapmak zorundalardı.

Minel içinden bir küfür savurdu. Bir de bu iki adamla aynı masaya mı oturacaktı? İtiraz etmek istedi ama sonuç alamayacağını biliyordu. En fazla kovulurdu. Ve bu gece, buradan kovulmak onun isteyeceği en son şey bile değildi. Mecburen ona biçilen görevi kabullendi ve öncelikli görevlerini yerine getirdi.

Minel sofrayı sessizce topladı. Petro kartları getirdi ve nihayet herkes büyük, beyaz masanın etrafında toplandı. Genç kız gözlerini masanın kendi hariç üç köşesinde oturan adamların yüzünde gezdirdi. Petro endişeli gözüküyordu. Minel buna pek anlam veremedi ama üzerinde de pek düşünmedi. Bay Ayos ve Bay Tom gayet neşeli gözüküyordu. İkisi de zilzurna sarhoştu ama bu durum onlar gibi adamların oyun oynamasında etkili değildi. Onlar kart oyunlarını gözleri kapalı bile oynardı. Minel ise deneğimsizdi. Hatta kart oyunlarından nefret ederdi. Kazanmak ya da kaybetmek onun umrunda değildi. Oyunu oynayacak, kaybedecek ve gidecekti.

"Herkes hazırsa başlayalım." Bay Tom ellerini birbirine çarptı. İştahlı gözüküyordu.

"Ben doğuştan hazırım." Bay Ayos kibirle gülümsedi ve içkisinden bir yudum aldı.

Petro tam kartları dağıtıyordu ki Minel söze girdi. "Efendim, ben bu oyunu oynamayı bilmiyorum." Adamların yüzü Minel'e doğru çevrildi. Bunu söylemekte biraz geç kalmıştı Minel. Herkesin iştahı böylesine kabarmışken oyun bilmemesi onları sinirlendirmiş olmalıydı.

"Bu ne demek?" diye çıkıştı Bay Tom. Öfkelenmişti.

"Ben... Söylemek istemiştim ama..."

"Sorun değil Tom." Bunu söyleyen Bay Ayos'un ta kendisiydi. Petro ve Minel şaşkınlıkla Bay Ayos'a baktı. Bay Ayos bir hizmetçiyi mi savunacaktı? "Bize de kaybeden lazım. Bırak acemi şansıyla oynasın." İçkisinden bir yudum daha aldı.

Bay Tom homurdandı ama ters bir şey söylemedi. Petro'ya başıyla komut verdi. "Dağıt"

"Hizmetçiler bir takım olsun. Senle de ben..." Bay Ayos takımları ayırdı, Bay Tom da onayladı ve sonunda oyun başlayacaktı. Ama bir şey eksikti. Önemli bir şey...

"Peki ya nesine?" Bunu Bay Tom sormuştu. Maymun iştahı yerine gelmişti belli ki.

Bay Ayos, "Sence de yeterince her şeye sahip değil miyiz, eski dostum. Daha ne kazanmak istiyorsun ki?"

"Ah öyle tadı çıkmaz bu oyunun." Bay Tom ilk defa Bay Ayos'un fikrine zıt bir düşüncedeydi.

"Hadi bir değişiklik yapalım. Kazanana ödül değil, kaybedene ceza verelim." Bay Ayos sözlerini bitirdiğinde sinsice gülümsedi.

"Ne mesela?"

"Kaybeden takım Rus ruleti oynasın."

Minel ve Petro sanki sözleşmiş gibi birbirlerinin gözlerinin içine baktı. Minel tecrübesizdi, evet ama Petro da pek iyi sayılmazdı. Hele ki yanlarında bulunan iki usta oyuncunun yanında, hiç şansları yoktu.

"Bu fikri sevdim. Tamam. Kaybeden Rus ruleti oynar."

Kartlar dağıldı. Ölüm oyunu başladı. Dört kişinin bulunduğu bu kefen beyazı masadan biri ölü kalacaktı. Peki o kim olacaktı?

Bay Tom...

Bay Ayos...

Petro...

Minel...

Perili Sirk: Genç Kız ve Gizemli Sihirbaz - TAMAMLANDI Where stories live. Discover now