Bölüm 19 - Kanlı Oyun

29 9 0
                                    

Dört insan, iki cephe ve beklenen bir ölüm...

Küçük, kanlı bir oyun... Ölüm oyunu... Devlerin kazanacağı, karıncaların ezileceği bir oyun...

Bay Ayos elindeki kartı ortaya bıraktı. Yüzü gülüyordu. Bu durum Minel'i ürkütmüştü. Petro'nun da Minel'den pek bir farkı yoktu. Arada bir birlerine kaçamak bakışlar atıyorlardı. Daha önce hiç birbirlerine bakarken bu kadar gerilmemişlerdi. Bay Tom da kartını bıraktı. Bay Tom'un da Bay Ayos'tan hiçbir farkı yoktu. Çünkü kazanmak üzerelerdi. Ard arda elleri kazanmışlardı. Bu son eldi. Petro elindeki karta baktı, baktı, baktı... Sonra başını dik tutamadan tam karşısındaki ürkek genç kıza baktı. Sadece göz bebekleri hareket ediyordu. Petro yutkundu. Minel bir şeylerin ters gittiğini anlamıştı. İkisinin de artık kabul etmesi gereken bir şey vardı. Petro elindeki kartı öne attığında acı gerçekle yüz yüze kalmışlardı. Bay Ayos ve Bay Tom havada beşlik çakarken, kahkaları ve sevinç nidaları Minel'in başını döndürmüştü.

Minel ve Petro birbirlerine öyle bir bakmışlardı ki hiçbir acı o bakışı tarif etmeye yetmezdi. Oyunu kaybetmişlerdi. Dahası kanlı bir oyun başlamak üzereydi.

Bay Tom, "git, tabancamı getir." diye Petro'ya emretti. Petro isteksiz olmasına rağmen seri hareketlerle Bay Tom'un odasından tabancayı getirdi. Tabancayı masanın tam ortasına koydu. Kimseden ses çıkmadı bir süre. Minel reddetmek istedi, Petro da öyle... Ama ikisi de biliyordu ki, reddederlerse ikisi de ölürdü. Yaşama şansları yarı yarıyaydı. İkisi de hayatının baharında, ikisi de gencecik insanlardı ve iki cani adamın eğlencesine meze olmuşlardı.

Bay Tom tabancayı eline aldı. İçindeki mermileri boşaltıp, yalnızca tek bir mermi bıraktı ve tetiği hazır hale getirdi. 7 atış yapılacaktı, yalnızca biri ölümcüldü. "İlk kim başlasın ortak?" diye söze girdi Bay Tom.

"Kız başlasın." Kız... Minel'in adının bile bu masada yeri yoktu. Gerçi Petro'nun da pek var sayılmazdı. Bay Tom tabancayı Minel'e uzattı. Minel avuçlarının arasında tuttuğu altın sarısı tabancaya baktı. Tabanca ağırlaştıkça ağırlaşmıştı elinde. Bu kadar küçük bir şey, nasıl ölüm saçabilirdi? Minel masanın etrafında oturan üç adama teker teker baktı. Boncuk boncuk titriyordu. Yutkundu.

"Hadi seni mi beklicez, vur artık." Bay Tom sabırsızlanmıştı. Kan akmasını büyük bir iştahla bekliyordu. "Sen kimi tutuyorsun ortak?"

"Ben kızı tutuyorum." dedi Bay Ayos. Minel bunu beklemiyordu. Şaşkın bir şekilde Bay Ayos'a baktı.

Bay Tom alaycı bir homurtu çıkardı. "Neden?"

Bay Ayos omuz silkti. "Kanım kaynadı." dedi ve kahkaha attı. Minel dehşete düşmüştü. Baş ağrısı artmış, mide bulantısı boğazına kadar yükselmişti. Bu sözler onun kanını dondurmuştu. Kaldı ki kanı yakında narin bedenini terk edeceğe benziyordu. Belki...

"Ben bahçıvanın tarafındayım. En çok işime yarayan o." Bay Tom da gülümsedi. Hallerinden o kadar mutlulardı ki sadist bir zevk duyuyorlardı sanki.

Minel ve Petro dosdoğru birbirlerine baktılar. Minel tabancayı havaya kaldırdı ve doğrudan Petro'nun başına nişan aldı. Eli titriyordu. Genç adamın gözlerinin içine bakmak şöyle dursun, sımsıkı gözlerini kapatmıştı. Petro masum ve iyi bir adamdı. Onu nasıl öldürebilirdi?

"Vur!" Bay Tom emiri verdi. Minel başını yere eğdi ve ilk tetiğe basıldı. Tabancadan küçük bir "klik" sesi duyuldu. İlk el başarısızdı. Ölen ya da yaralanan yoktu. Sıra Petro'ya geçmişti.

Petro tabancayı eline aldığında, o da tıpkı Minel gibi gergindi. Derin bir nefes alıp tabancayı genç kıza doğrulttu. Gözleri sımsıkı kapalıydı. Parmağı bir türlü tetiğe varamıyordu. Ama onun da ateşlemekten başka çaresi yoktu. Tetiğe bastı ama tabanca ateşlemedi. Boş bir ses daha çıktı. Bir el daha gitmişti. Geriye 5 el kalmıştı.

"Bu oyununa bayılıyorum." Bay Tom sanki çok lezzetli bir yemekten bahsediyormuş gibiydi. Sanki bayılarak övdüğü oyun, kanlı bir oyun değilmiş gibiydi.

"Ah dostum, ben de, ben de..." diye Bay Ayos onayladı ve içkisinden bir yudum aldı.

Tabanca yeniden Minel'in eline geçmişti. Artık Minel bu küçük tabancayı yadırgamıyordu. Tam aksine alışmış ve daha sakindi. Bir an tabancanın yönünü Bay Ayos'a çevirip, içindeki tek mermiyle Bay Ayos'u vurduğunu, Petro'nun da bulduğu ilk fırsatta Bay Tom'u etkisiz hale getirdiğini ve birlikte bu oyundan sağ çıktıklarını hayal etti. Hayal olarakta kaldı. Gerçeğe döndüğünde her şey daha fazla korkunç gelmişti. Daha fazla düşünmemesi gerektiğine karar verdi. Gittiği yere kadar gidecekti bu oyun. Tetiğe bastı ama yine ateş almadı.

Sıra yeniden Petro'daydı. O da kabullenmiş gibi gözüküyordu. Kabullenmekten de başka çaresi yoktu zaten. Ya biri ölecekti ya da ikisi de... Petro da tetiğe bastı ve yine ateş almadı.

"Ah bu oyun beni deli edecek. Harika!" İki adam kadehlerini tokuşturdular. İkisi de kana susamış iki kurt gibi izliyordu oyunu.

Sırasıyla Minel ve Petro tetiklere bastı. Tabanca 6 el boyunca hiç ateş almadı. Ya tabancada tutuklu vardı ya da son ele kalacak kadar şanslılardı. Gerçi birkaç fazladan nefes almanın kime faydası olacaktı. Biri ölü, biri katil olacaktı. Masum birinin katili... Üstelik son el Minel'indi. Genç kız kendini berbat hissediyordu. Sanki daha fazlasını hissetmesi mümkünmüş gibi... Petro'ya bunu yapmak istemezdi. Artık başka bir şans kalmamıştı.

Minel son kez tabancanın ucunu Petro'ya nişan aldı. Bu sefer gözlerinin içine bakma cesaretini bulmuştu. Petro da ona bakıyordu. İkisi de dehşet içindeydi. Ve çaresizlerdi. Petro başıyla onayladı. Bu artık hazır olduğunu gösteriyordu. Bir insan ölüme ne kadar hazırsa, o da o kadar hazırdı aslında. Sadece kabullenmişti. Minel parmağını tetiğin üzerine iyice yerleştirdiğin de bir şey oldu. Beklenmeyen bir şey...

Salonda horultular duyuldu. Minel ve Petro iki yanlarına hayretle baktıklarında iki adamın da sandalyelerinde uyuya kaldığını gördü. İki genç birbirlerine önce şaşkınlıkla baktı, sonra da büyük bir kahkaha koptu. Adamlar oyunun sonunu beklemeden sızıp kalmıştı. Petro büyük bir gülümsemeyle ayağa kalkmaya çalıştığında, iri cüssesi bir anda masaya yığılıverdi. Minel elinin kaldırıp, parmaklarını salladı, "hoşçakal" der gibiydi.

Genç kız, "sonunda" diyerek arkasına yaslandı ve iç çekti. Aklına, yaklaşık yarım saat önceki içkilerine koyduğu sakinleştirici ilaçlar gelmişti. Onlar sayesinde kanlı bir oyundan hasarsız kurtulmuştu. Sabah olduğun da zaten kimse hiçbir şey hatırlamıyor olacaktı.

Minel yerinden usulca kalktı. İç cebine sıkıştırdığı uyandırıcı etkiye sahip sıvı karışımı Bay Ayos'un burnunun altına sürdü. Bay Ayos'un kulağına doğru eğilip "Uyanın Bay Ayos, gece daha yeni başlıyor."  dedi ve uzaklaşarak salonu terk etti.

***
Güzel bir dolunay gecesiydi. Minel pencereden usulca karanlığı izledi ve muhteşem dolunayı... Sanki bu gece, Minel için özenle hazırlanmıştı. Gecenin berraklığı, dolunayın aydınlığı... Bir mırıltı vardı, genç kızın dilinde. En sevdiği şarkıyı mırıldanıyordu. Annesinin ona küçük bir kız çocuğu iken söylediği şarkıyı... İçinde bulunduğu odanın kapısı aniden açıldığında omuzlarının üzerinde başını çevirip gelen kişiye baktı. Tam tahmin ettiği gibi, Bay Ayos ona hazırlanan odaya girmişti.

Karanlık odanın içinde yalnızca bir tek gaz lambası yanıyordu. O da hemen Minel'in elindeydi. Önünü tamamen Bay Ayos'a döndüğünde karanlığın içinde bakışları kesişti. Bay Ayos'un uykulu ve sinirli bir hali vardı. "Çık dışarı." diye emir verdi.

Minel verilen bu emire kulak asmadı. Umrunda bile olmadı. Yüzüne sahte bir gülümseme yerleştirdi. Bir daha hiç kimse için aynı olmayacak o sözler dudaklarından döküldü.

"Ben de seni bekliyordum. Baba..."

Perili Sirk: Genç Kız ve Gizemli Sihirbaz - TAMAMLANDI Where stories live. Discover now